CHP’li belediyeler eşcinsellerin "onur" (!) gösterisine bu yıl her zamankinden daha büyük bir coşkuyla destek verdi. Sanki birileri bir düğmeye basmış gibi CHP’li belediyelerin kurumsal hesaplarından art arda içerikler paylaşıldı. İzmir Belediye Başkanının “birlikte yürüme vaadi” dikkat çekici; Çanakkale Belediyesi’nin paylaşımı sarsıcıydı, “Çanakkale çoktan geçilmiş” yorumları yapıldı.
CHP bu konuda daha önce sahip olmadığı bir özgüven içinden konuşuyor. 23 Haziran’da İstanbul’da aldığı oyun yanılsamasıyla kendini ilk kez Türkiye partisi sanıyor.
İyi Partili ülkücülerin, HDP’li Kürtlerin, Saadet Partili hacıların, küskün yahut hesapçı AKePe’lilerin oyuyla seçim kazanmış olmanın meşruiyetiyle eşcinsellere destek çıkıyor CHP.
Benzer bir ikiyüzlülük 2015’te yaşandı. 7 Haziran’a giderken Türkiye partisi olduğunu iddia eden HDP, seçim beyannamesinde “LGBT’lilerin eşit, özgür ve onurlu yaşam hakkı” başlığıyla ele aldığı vaatlerini dindar Kürtlere hiç anlatmadı. Neden diye sorulduğunda hep agresifleşti.
HDP’nin yarım kalan siyasi hedeflerini tamamlamakta CHP’nin dikkate değer bir gayreti var bugün.
***
Eşcinsellik insanlık tarihi kadar eski ve biyolojik, psikolojik, sosyal, siyasi, dini pek çok boyutu var. Siyasi partiler mevzuya girdiğinde kimlikler, hak ve özgürlükler giriyor devreye ve CHP’nin son propagandasına baktığımızda “Farklılığı kabul” vurgusu hemen fark ediliyor.
Ama aynı CHP’nin “başörtülü hakim mi, asla” görüşüne de “Suriyeliler defolsun” nefretine de eş zamanlı olarak şahit oluyoruz. Yeni CHP’nin farklılığa tahammül sınırını da, sosyal hedefini de anlayabiliyoruz böylece.
***
Avrupa ülkelerinde de konu eşcinsellerin hak ve özgürlüklerine kilitlenmiş vaziyette. Talep net; eşcinsel evlilik ve evlat edinme yasal olsun. Türkiye’deki eşcinsellerin “anayasal güvence” talebi de bu.
Dünyada 17 ülke izin vermiş eşcinsel evliliğe. 11’i Avrupa ülkesi ve sağ radikalizmin, ırkçılığın yükselmesinde bunun da payı var. Zira LGBT haklarının özgürce ifade edildiği ama itiraz edenlerin susturulduğu bir durum var Avrupa’da.
***
Türkiye’de de resim yavaş yavaş buna dönecek belli. Siyasi karşıtlıklardan beslenip “sevgi kazansın” diyerek ve 23 Haziran sonuçlarını manivela olarak kullanarak eşcinsellere bir alan açılmak isteniyor.
Sanki insanların cinsel tercihleri ya da yatak odası deneyimleri konu ediliyormuş, eşcinsellere şiddet isteniyormuş gibi bir ezberle ön almayı deniyorlar. Bu böyle giderse çoluk çocuğunu korunmak isteyen herkes “homofobik” olmakla suçlanacak.
Oysa Türkiye’de toplum bu konuyu aileye saldırı olarak görüyor. Kimsenin cinsel tercihini ya da yatak odası kimliğini bilmek, görmek, onaylamak istemiyor. “Biz başörtüsüne evet dedik, siz de eşcinsel haklarına evet deyin” türünden çarpık dayatmalara maruz kalmak hiç istemiyor.
İnsanlar çocuklarının sağlıklı şekilde yetişmesini istiyor, ister. Ortalarda gezdirilen ve sanki meşruymuş, makulmüş, herkes için mümkünmüş gibi sunulan sapmalardan oğlunu kızını sakınmak ister. Devletten ve toplumdan önce insanlar istemez neslin bozulmasını.
***
Üç semavi din için de günahtır eşcinsellik, hastalık değil. Dinlerin günah dediğinin hastalık olarak görülmesi modernleşmeyle başlıyor ve 40-50 yıldır da siyaset alanına dönüşüyor.
Aslında bir dayatmadır gidiyor. Eşcinseller ısrarla yatak odalarını topluma açmak, kamusal alana taşımak istiyorlar. İstiyorlar ki yatak odası kimliklerini herkes bilsin ve onaylasın.
Üstelik başımızı öte tarafa çevirmek de yetmiyor artık. Seçim beyannamelerine çoktan girdi, CHP belediyeleri bu işi yerelde sahiplendi neticede. Üstelik 90’lardan bu yana hemen her dönem en az bir TV kanalında en az bir eşcinsel yayında.
TV’lerdekiler anneleri buna hazırlarken, gençlerin rağbet ettiği yeni mecralar ya cinsiyetsizliği ya kendi cinsine yönelimi özendirerek yayıyor. Gidişata el koymak içinse daha fazla geç kalmamak gerekiyor.