Gerek 1950 yılına kadar süren çeyrek asırlık tek parti iktidarı döneminde, gerekse 1950’den bu yana sürdürdüğü muhalefet boyunca, milletin moral değerlerine karşı açıktan tavır alan CHP’ye millet bir daha tek başına iktidar yüzü göstermemiştir.
Uzağa gitmeye gerek yok. 28 Şubat sürecinde dindarlara karşı uygulanan baskıların hiçbirine itiraz etmemiş, aksine o baskıları uygulayan simge isimlere destek vermiş, milletvekili yapmış ve partide önemli görevler tevdi etmiştir.
2007 yılında AK Parti’nin Cumhurbaşkanı adayına sırf eşi başörtülü diye karşı çıkmış, 367 garabetine sığınmış, dolayısıyla milletin değerlerine karşı aldığı o tarihi tavrından asla vazgeçmemiştir.
***
Bir vesileyle CHP saflarında siyaset yapan Yaşar Nuri Öztürk ve İhsan Özkes gibi ilahiyatçılar da bir müddet sonra bu partinin kendilerini istismar ettiğini gerekçe göstererek istifa etmişlerdir.
Bununla birlikte CHP muhafazakâr seçmene ulaşabilmek için kimi adımlar atmayı denememiş değildir. Şener ve Bekaroğlu gibi RP ve AK Parti kökenli isimleri parti bünyesine almıştır. Ancak bu isimler ve benzerleri CHP politikalarını etkilemek yerine CHP’lileşmişler, muhafazakâr camiayı etkilemekten uzaklaşmışlardır!
CHP, kanaatimce muhafazakâr camiaya ülke çapında en fazla Muharrem İnce’nin cumhurbaşkanlığına aday olduğu dönemde yaklaşmıştır.
Muhafazakâr bir ailenin solcu çocuğu olarak yanında başörtülü ablasıyla dolaştığında muhafazakâr kitleye karşı en inandırıcı CHP’li olarak tarihe geçmiştir.
***
Öte yandan İmamoğlu ve Yavaş’ın başarısı hem yerel olmanın, hem de ittifakın ve rakip partinin hataları sonucudur; ama muhafazakâr camiaya ters düşmemelerinin payı da küçümsenmemelidir!
Bu hususu ciddiye almanın faydasını gördükleri içindir ki, muhafazakâr kesime olumlu mesajlar göndermeye çalıştıklarını müşahede ediyoruz.
Başörtülülere yapılan son tacizler üzerine Kılıçdaroğlu’nun açıklaması manidardır.
***
Kılıçdaroğlu, Abdulkadir Selvi’ye telefonda şunları söylüyor: “Bu saldırılar asla kabul edilemez. Başörtülü bir kadına, başörtülü bir kızımıza başörtüsü taktı diye yapılan saldırıyı kınıyorum, lanetliyorum. Ayrıca toplumun tüm kesimlerinin bu ve benzer saldırıları şiddetle kınaması, lanetlemesi lazım. Bu türden saldırıları yapanların provokatör olduğu kanısındayım. Toplumu germe, ayrıştırma, toplumu kutuplaştırma gibi bir görev üstlendiklerini düşünüyorum. Toplumun her kesiminin de siyasi görüşü, inancı, kimliği ne olursa olsun bu tür olaylara en sert tepkiyi vermesi gerekir. Öte yandan şunu da belirtmeliyim ki, kadınlara yönelik her türlü saldırıya ve her türlü şiddete karşı, çocuklarımıza yönelik her türlü saldırıya ve şiddete karşı mücadelemizi kararlılıkla sürdürmeli, bu konuda toplumsal bir dayanışma göstermeliyiz.”
***
Parti grubunda yaptığı konuşmalarında, gerçekleri tahrif eden, ülkesini teröre destek vermekle suçlayarak FETÖ söylemlerine sarılan ve son derece kışkırtıcı bir üslup sergileyen Kılıçdaroğlu’nun bu açıklamasını takdir etmemek insafsızlık olur.
Ama terör örgütünün siyasi uzantısıyla dirsek temasını sürdürdükçe, ‘PYD terör örgütü değildir’ diyenleri bağışlayıp, ‘Partimiz FETÖ’ye teslim oldu’ diyenleri ihraç ettikçe, paganist törenlere sessiz kaldıkça, geçmişteki milletin onaylamadığı politikaları savundukça ve ülkenin en büyük ilinde ‘İnandığınız Allah’ınız belanızı versin’ diyen ve devletini seri katil olarak gören bir şahsı parti başkanı olarak tuttukça, bu açıklamalar kusura bakmasın kimseyi tatmin etmediği gibi, günü kurtarmaktan öte bir anlam ifade etmez.