Hatırlayalım: CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve eski Mardin belediye başkanı Ahmet Türk, Ankara’da bir otelde gizlice görüşürken yakalanmışlardı...
Görüşmede bir de medya patronu vardı. (O medya patronu kendini gizlediğini sanıyor ama devletin ilgili birimleri kim olduğunu çok iyi biliyor.)
CHP-PKK ittifakının temelleri o görüşmede mi atıldı?
Muhtemeldir...
Dünkü yazımda, PKK elebaşı Mustafa Karasu’nun bir temennisini aktarmıştım.
Karasu şöyle diyordu: “Demokrasi bloku kurulmalı, CHP de bunun bir parçası olmalıdır... Metropollerde HDP tabelasının görülmesi şart değil... Maksat cumhur ittifakına kaybettirmekse, CHP’nin de içinde yer aldığı blok desteklenmelidir...”
O görüşmede (Kılıçdaroğlu-Türk görüşmesinde), HDP kendini gizleme (yani geri planda tutma) kararı almıştı. İYİ Parti’yi ittifakta tutmak için bu fedakârlığa katlanmıştı.
Bu “tedbir” seçime kadardı elbette...
Seçim süreci bitti.
CHP de, HDP de, ittifaklarını gizlemiyorlar artık.
Ekrem İmamoğlu, “geçiyordum uğradım” sözleriyle maskelemeye çalışsa da, Diyarbakır ziyaretiyle bu konuda gerekli mesajları “fazlasıyla” verdi.
Son durum şudur:
CHP ve HDP artık “açık” oynayacaklar, ittifaklarını kamuoyu önünde geliştirecekler.
CHP’lilerdeki yaklaşım şu: “İstanbul’u HDP’nin desteğiyle düşürdüğümüze göre, bu ittifakı genel seçime taşımalıyız, Erdoğan’ı düşürmeliyiz...”
Bu ittifakın bir de “görünmez” ayağı var:
FETÖ...
CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu FETÖ’nün katkısını önemsiyor.
Eski CHP milletvekili Yıldıray Sapan “CHP artık bir FETÖ partisi haline geldi” demişti de, CHP’li görünümlü kripto FETÖ’cüler küçük çaplı bir kıyamet koparmışlardı.
Bakalım, Yıldıray Sapan doğru mu söylüyor?
Daha önce çok bakmıştık ama tekrar bakmakta beis yok.
Hatırlarsak, Deniz Baykal’a yönelik “kaset komplosu” dâhil, bilumum kirli ilişkilerin içinden FETÖ’nün istihbarat polisleri çıkmıştı.
Bir de, önemli bir “hizmette” bulunmuşlardı:
Kemal Kılıçdaroğlu’na birtakım görüntüler getirmişlerdi.
Hani Deniz Baykal, kendisine kurulan kaset komplosuyla ilgili olarak, “Bu konuyu aydınlatacak iki isim var. Biri zamanın Başbakanıdır. Diğeri de Sayın Kılıçdaroğlu’dur. Çünkü Kılıçdaroğlu, Başbakanın o kaseti seyrederken görüntüsünü izlediğini söylüyordu” diyordu ya...
Hani, Erdoğan’ın bir monitöre bakarkenki görüntüsü...
Kılıçdaroğlu’na göre, Erdoğan o monitörden Baykal’a ait görüntüleri izliyormuş.
Peki, Kılıçdaroğlu neye dayanarak böyle bir iddiada bulunmuştu?
Kendisinden dinleyelim: “Ben gözlerimle gördüm. Erdoğan’ın bir değil, birden fazla kaseti izlediğini gördüm. Kendisine o kasetleri servis edenler, aynı zamanda Erdoğan’ı da videoya alıyor. Bana böyle bir kaset olduğunu söylediler, getirdiler, önüme koydular, ben de izledim.”
Baykal’ın işareti ve Kılıçdaroğlu’nun itirafı üzerine, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlattı.
Kılıçdaroğlu, önce ifadeye gitmeyeceğini söyledi, sonra da avukatı aracılığıyla yazılı bir açıklama göndererek o görüntüleri kendisine getiren kişileri “hatırlayamadığını” söyledi.
Hatırlayamıyormuş, çünkü gelen kişiler “maskeliymişler...”
Bu açıklama şunu gösterir:
Kılıçdaroğlu, hem o görüntüleri getiren kişileri tanıyor, hem onlarla teşrik-i mesai halinde, hem de “siyaseten” onlara hizmet ediyor.
Hülasa...
PKK’yla ittifaklarını açık kanallara döken Kılıçdaroğlu, bir gün o maskeli kişileri de ele verir mi?
Dahası, CHP-PKK ittifakı İYİ Parti cenahında nasıl karşılanıyor, nasıl karşılanacak?