Cezayir çalkalanıyor. Bir sayıma göre 60 yıldır, bir başka sayıma göre de Buteflika’nın Devlet Başkanlığını sürdürdüğü 30 yıldır süren sisteme sokak, ‘artık yeter’ demeye başladı.
Hesapta 18 Nisan’da devlet başkanlığı seçimi var. Buteflika’nın yeniden bu seçime katılacağı ve her durumda kazanacağı anlaşılınca, halk sokağa çıktı. Şu ana dek olaysız geçen protesto gösterilerinin örgütlü olup olmadığı belirsiz. Protestocuların tek ortak noktası, 5-6 yıldır tekerlekli sandalyede olan ve konuşma yeteneğini kaybetmiş 82 yaşındaki siyasetçinin gitmesi.
Cezayir’de geri planda 60 ve 30 yıllık katı rejimin krizi var. Yan tarafta, düşen dünya fiyatları, yatırımsızlık ve kötü idare sonucu, ülkenin gaz ve petrol gelirinin artık yetmemesi var. Altta, 43 milyon nüfuslu ve üçte biri 30 yaşın altındaki Cezayir’in devlet kontrolündeki köhne ekonomisi var.
Şaşırtıcı olan, tek parti ve tek kişi sistemine odaklı Cezayir devletinin Buteflika’dan başka bir aday çıkartamaması. Uzun süredir Buteflika görüntüsü altında devletin yakın çevre-ordu işbirliğiyle yönetildiği, yaşlı liderin kukla olduğu bilinmekteydi. Zaten ‘Yeniden Buteflika’ denince, sistemin tıkandığı fark edildi. Devleti yöneten koalisyon, üzerinde anlaşacağı ve halkı da umutlandıracak bir aday çıkartamamıştı. Sokak, şimdi bu çaresizliğin isyanında.
Arap Dünyasında 2011’den bu yana olanlara bakılırsa, Cezayir için Mısır, Libya ya da Suriye senaryosu mümkün. Sıkıntısız bir geçiş en ideali, ancak statüko tüm kartları ile şu an çıkmazda. Buteflika, son dönemdeki Hüsnü Mübarek gibi.
Bu arada Cezayir’in diğer Arap ülkelerinden yapısal olarak ayrıldığı ve kendine özgü bir yol çizebileceği yolundaki teoriler de mevcut. Bunun için orduya bakılıyor. Ancak ‘Ordu’ deyince, Cezayir kendine özgü yolları da kapatmış oluyor. Bir de ‘Fransa’ faktörü var ki, Cezayir’in belki de esas sorunu o. Fransa, görünmemeye çalışarak, Cezayir’deki oyunun içinde ve gelişmeleri yönlendirmeye çalışıyor. Cezayir’in de başına ne geldiyse, zaten bu ‘yönlendirilme’ yüzünden geldi. Mevcut senaryolarda henüz ‘mutlu son’ görünmüyor.
Cezayir’de 1988’de ekonomik refah isteyen gençler sokağa çıktı, ardından ordu geldi. Bir hafta süren kargaşada yüzlerce kişi can verdi.
28 Şubatçıların Cezayir hayranlığı
1962’de bir milyon şehit vererek bağımsız olan Cezayir’in acısı son 60 yılda da bitmedi. Son dönemin virajı 1988’de dönüldü: Daha Soğuk Savaş bile bitmemişti. Ekonomik refah isteyen gençler sokağa çıktı, ardından ordu geldi. Bir hafta süren kargaşada yüzlerce kişi can verdi.
1989: Tek parti dönemi sona erdi ve Bağımsızlıktan beri iktidar olan FLN, başka partiler kurulmasına izin verdi. İslami Kurtuluş Cephesi (FIS) adlı partinin yükselişi böyle başladı. FIS 1990 yerel seçiminde oyların %55 ini aldı.
1991: Aralık’ta Cezayir’in ilk serbest seçimi yapıldı, ancak FIS’ın büyük çoğunlukla seçim kazanması üzerine ordu seçimi iptal ettiğini duyurdu. 1992’de Cezayir’in iç savaşı başladı. 10 yıllık çatışmadan ve 100 bin ölüden sonra 2002’de ateşkes ve af ile durum yatıştı.
Bu arada Abdülaziz Buteflika’nın iktidarı 1999’da başladı. Buteflika o zamandan beri Devlet Başkanı.
1990’ların Türk medya arşivleri taranırsa, ‘Cezayir Modelinden’ söz eden 28 Şubatçılar bulunacaktır. Çok sevmişlerdi ‘Cezayir Modelini’... 28 Şubat Türkiyesi ile Cezayir arasında gözleri parlayarak benzerlik bulanları unuttuysak, şimdi hatırlamanın zamanıdır.
2011: Arap Kargaşası Cezayir’i de etkiledi, ancak ağır iç savaştan çıkan ve terör ile ordu arasında sıkışan Cezayir, radikal değişim yerine, Buteflika altında mevcut durumu biraz iyileştirmekle yetindi. Olağanüstü hal ve tek kanallı medya uygulaması kaldırıldı. Cezayir 2011’de sokağa döküldü. Ancak modaya uymak için değil, fırlayan gıda fiyatları yüzünden.
Aradan geçen sürede Cezayir, biraz petrol-gaz geliriyle, biraz da yanı başındaki Libya’da olanların dehşetiyle sakin kalmaya çalıştı. Yüksek petrol fiyatı, durumu bir süre idare etti. Sonra petrol düştü, Cezayir de düştü... 2019 ile birlikte 18 Nisan seçiminin ilanı ve Buteflika’nın yeniden başkan yapılacağının anlaşılması, Cezayir’i sokağa döktü.
Buteflika’nın yeniden seçime katılacağının açıklanması Cezayir halkını sokağa döktü.
Fırat’ın Doğusu, Marsilya’nın Güneyi
Fırat’ın doğusunda ne tür fırıldak çevrileceği, Lübnan ve İran hükümetlerinin nasıl karar alması, hatta Venezuela’nın kim tarafından yönetilmesi gerektiği gibi konularda hayli ayrıntılı fikirlere sahip Fransa, Akdeniz komşusu ve eski vilayeti Cezayir konusunda dut yemiş horoz oldu... Cezayir’de olan biten konusunda Fransa’nın ağzını bıçak açmıyor.
Beylik bir-iki açıklama ile geçiştirilen durum, belki de Fransa’daki iç gelişmelerle ilgili. Öyle ya, Fransa sokakları da Macron’un gitmesini istiyor. Macron bu konuda kendisini Buteflika ile Guaido arasında bir yerde bulmuş olabilir.
Gerçi Cezayir’in sokakları daha kalabalık. Ancak Macron, Buteflika ile bir yerde birleşiyor... İkisi de köhne statükodan yana. Hele Macron, Cezayir’de zamanın tümüyle durmasını istiyor. Buteflika istikrar demekmiş, istikrar da Cezayir’de ‘radikal İslam’a engelmiş! Macron, Venezuela’da Maduro’nun gitmesini, Guaido’nun gelmesini isterken, hayli netti. Cezayir’de Guaido mu bulamadı, yoksa Venezuela’daki kavalın sesi uzaktan daha mı hoş geliyor?
Yoksa Libya’daki iç savaşı tetikleyip körükleyen Fransa, şimdi aynı durumun Cezayir’de tekrarlanmasından mı çekiniyor? Libya’da hangi çarşı için hangi hesap yapılmıştı? Fransa için bu hesabın tutmadığını söyleyebiliriz.
Fransa için Cezayir’de nasıl bir senaryo olacağı önemli. Libya ve Suriye senaryosunun bütün faturasını 4 milyondan fazla Cezayir kökenli vatandaşıyla, onların Fransa’ya akacak yakınlarıyla, Fransa ödeyecek. Macron bunu biliyor. Fransa içinde zeytinyağı ve sirke gibi ayrılmış topluluklar da işin cabası.
Macron ‘Radikal İslam’ dediği oluşumun, Akdeniz kıyılarından Fransa kumsallarına vurmasından endişeli. Üstelik Sarı Yelek hareketi sürerken... Sarı Yelekler, büyük kentlerdeki ırkçı militanların saldırganlığından ibaret değil. Aralarında bol miktarda kışkırtıcı da olan bu militanların yağması ve ırkçılığı hareketin itibarını azaltsa da Sarı Yelekler, has Fransa’nın has sıkıntılarının yansıması... Sarı Yelekler, kent ışıltısı dışında kendi sakin hayatını sürerken, ekonomik krize giren ve alıştığı yaşam standardını kaybeden taşranın has Fransızları. Kriz sürüyor.
Fransa’da sosyal yapı: Paris, diğer kentler, varoşlar ve taşra-kırsal kesim diye sıralanır. Varoşlarda yaşayan siyah derililer sadece kentlerde ve yağma kısmında Sarı Yeleklere katılmıştı. Varoşlardakilerin akrabaları şimdi Cezayir sokaklarındalar.
Sirke ve zeytinyağı gibi
Fransa Cezayir’i 1830’da sömürgeleştirdi. 1950’lere dek bazı Fransız devlet birimleri, Cezayir’i Fransa vilayeti olarak görürdü. Hatta o zamanlar Cezayir nüfusunu, gazını, petrolünü Fransa’ya katıp ortaklaşa toplamda ‘100 milyon nüfuslu Fransa’ hayali gören vardı... 20. yüzyıl ortasında 100 milyon nüfus, ‘büyük’ demekti.
Fransa’nın son 100 yılını şekillendiren general babası De Gaulle ise o dönemde daha gerçekçiydi. Cezayir’in bağımsızlık için verdiği şehitleri göz önüne alan General, Cezayir’i vilayet yapmaya çalışan Fransa’nın bunu başaramayacağını ve tam aksine, Fransa’nın bir Cezayir-İslam vilayeti olacağını fark etmişti.
De Gaulle Cezayir’in bağımsızlığını tanıdı. Çünkü hem çaresizdi, hem de Araplarla Fransızların, yani İslam ile Hıristiyanlığın Fransa’da kaynaşamayacağını anlamıştı. Bir danışmanına göre General, “Araplarla Fransızlar ancak zeytinyağı ve sirke gibi kaynaşırlar. İkisi aynı şişeye doldurulabilir ama birbirlerinden ayrı dururlar” demişti... Tabii ki, özel bir sohbet sırasında ve dışarıda duyulmaması içindi bu gastronomik tasvir.
Fransız derin devleti içinde Cezayir’i ‘Fransa’nın ayrılmaz parçası’ sayan öyle fanatikler vardı ki, Cezayir’den vazgeçmemesi için birkaç kez De Gaulle’ü öldürmeye çalıştılar. De Gaulle maceralı hayatı boyunca 31 suikast girişiminden kurtuldu. Bunların hepsinin nedeni Cezayir değildi, ancak De Gaulle canı pahasına Cezayir’in bağımsızlığını tanıdı. Bağımsızlık sonrası Fransa’nın artık Cezayir takıntısından uzaklaşacağını sanmış, “Fransa artık ilgilenmek, canını sıkmak için Cezayir’den başka konular bulsun” demişti... Aradan geçen zamanda Fransa oyalanacak başka konular buldu ama Cezayir’den fazla uzaklaşamadı. Çünkü bu sürede Cezayir ve İslam, Fransa’nın içine, varoşlarına yerleşmişti. İç içeydiler.