Cumhurbaşkanımızın hafta boyunca sürecek olan Afrika turunun ilk durağı olan Cezayir'deyiz. Çarşamba sabahı Moritanya'ya hareket edeceğiz, akşam Senegal'e geçip, Cuma günü Mali temaslarını tamamlayıp, Türkiye'ye döneceğiz.
Cezayir ile Türkiye arasında ekonomik, savunma sanayi, siyasi alanda işbirliği ve kültürel alandaki projelerin de içinde olduğu önemli dosyalarda görüşmeler yapılıyor.
Türkiye'nin 2005'den bu yana sürdürülen Afrika açılımı çerçevesinde bu kıtadaki büyükelçilik sayısı 12'den 40'lı rakamlara çıkarılırken, bu coğrafyayı yıllarca sömüren Batılı ülkelerin yaklaşımı dışında bir siyasi vizyonla gidiliyor bu ülkelere.
Kaynaklarını sömüren, iliklerini kurutan Batılı ülkelerin aksine, "Gelin beraber yapalım" diyen bir yaklaşım ile adım atılıyor.
1830'larda başlayan Fransız sömürgeciliği ile acı bir tarihi var bu ülkenin. Kısa bir sürede nüfusu 3 milyondan 2.150.000'lere düşüren bir Fransız mezalimi yaşandı bu topraklarda. Onunla da bitmedi, 1962 yılındaki bağımsızlık ilanına kadar, Fransa, Cezayir'de yapmadığını bırakmadı. Şimdi, önce François Hollande şimdi de Emmanuel Macron olmak üzere Fransız liderleri geçmişte işlenen suçları kabul ediyor etmesine de, Cezayir entelijansiyası ve siyasi elitinin bir kısmı ne yapıyor? Stockholm sendromu, yani celladına aşık olmanın Kuzey Afrika versiyonu sözkonusu.
Diğer Afrika ülkelerinin sokaklarında olduğu gibi Cezayir sokaklarında da can yakan bir başka gerçek var. İki ayrı dilde, iki ayrı alfabede yazılan tabelalarda geçmiş acıların yansımasını görüyorsunuz. İngilizce ve Fransızca Afrika ülkelerinde yarışmış geride bıraktığımız iki yüzyılda. Kaynaklarını, iliklerini sömürürken adına medeniyet taşıma demişler.
Burada da, Fransa sömürgeciliğinin en görünür yüzü, ikinci hatta birinci dil olarak Fransızca ve Fransız kültürü.
Fransız aydınlarının bir kısmı Cezayir halkının bağımsızlığına destek verirken, bir kısmı katliamlara, "ilerlemeye katkı sunduğu" gerekçesiyle destek vermiş. Mesela Guy de Maupassant. 1800'lü yılların sonunda bu tür destek yazıları yazılmış.
Cezayir'in çilesi yıllarca bitmek bilmemiş.
Paris'in mergez (Mağrip ülkelerinde yapılan sucuk) kokusu ile Cezayir sokaklarının Fransız tabelaları... Peki 2005'de patlayan Fransız banliyöleri. Kuzey Afrika gençlerinin patlayan öfkesi, atalarının intikamını almak üzere ayağa kalkmaları... Sonradan Fransa'nın Cumhurbaşkanlığını da yapacak olan dönemin İçişleri Bakanı Nicolas Sarkozy'nin banliyöleri kazıyarak temizleme yönündeki demeçleri...
Başlık ve çağrışımlar o kadar çok ki... 11 yılımın geçtiği ve şimdi de yolumun sık sık düştüğü Paris'teki Cezayirliler sayesinde sanki bu sokakları daha önce arşınlamış gibiyim. Ve bu ülkenin tarihini düşündüğümüzde, bu his o kadar üzücü ki...
Sömürgecilik dışında bir alternatifi olmalıydı bu coğrafyanın diye düşünmeden edemiyor insan...
Evet, Cezayir notları şimdilik bu kadar. Senegal, Moritanya ve Mali, önümüzdeki yazıya....