‘Görünmez ordular’ın saldırısından korunmak için, aslî siperlerimize, evlerimize çekildik; bütün dünyada olduğu gibi.. Konunun ciddiyeti, tehlike materyalist dünyaya dayanınca anlaşıldı. Belki o ‘görünmez ordular’ca ‘esir’ alındığımız da söylenebilir. Ama, Anadolu’da küçük köy ve kasabalarda bu konunun ciddiyetinin hâlâ da anlaşılmadığının haberleri geliyor. Evet, ölümü perdenin bu tarafından o öbür tarafına geçmek olarak anlayan Müslüman insan, Allah’a tevekkül havale eder, ama, ‘aklen ve şer’an alınması gerekli tedbirlerden sonra..’
Ama, bu bugünlerde asıl düşünülmesi gerekenler, sığınacak bir evi olmayanlar ve evinde ekmek bekleyenlere bir şey götüremeyenler olmalı..
Gerçi, resmî makamlarla, hayır kuruluşları ve sosyal yardımlaşmanın gereğince hareket eden iyi komşular bu konuya hassasiyetle eğiliyorlar; ama, asıl mes’ele, hayatını idame ettirebilmek için, ‘medâr-ı maişet motoru’nu günlük olarak çalıştırmaya mecbur olanların durumunu unutmamak..
***Ama, bugünlerde daha da huzursuz bir yer daha var: Cezaevleri..
Bu mekânlar, yüzbinlerle tıklım-tıklım.. Çünkü, AK Parti iktidara geldiğinden beri af çıkmadı. Yalnızca, cezaî durumlar değişmeden, ‘İnfaz Kanunu’ndaki bir takım değişikliklerle bir kısım mahbus/tutuklu ve mahkûmların tahliyesi kolaylaştırıldı, o kadar..
****’İnfaz Kanunu’nda gecikmenin bedeli..
‘Suçsuz cezâ ve cezâsız suç olamaz..’ ilkesi, 2500 yıldır bilinen bir hukuk kuralı.. Ama, ‘Coronavirus’ cezaevlerine de bulaşacak olsa, hayatları Devlet’in teminâtında olan mahbus ve mahkûmlar, büyük bir facia ile karşılaşabilirler. Bu bakımdan, bugünlerde, Meclis’te, -cezaların aslı durmakla birlikte-, ‘meşrûten/ şartlı tahliye’ yolları aranıyor, ‘İnfaz Kanunu’nda yapılacak değişikliklerle..
Bu konuda asıl etkili olan C. Başkanı Erdoğan, ‘Devlet kendisine karşı suç işleyenleri affedebilir; ama, şahıslara karşı işlenen suçları Devlet nasıl affedebilir?’ diyor ki, doğru..
Evet, bir takım kişiler, cinayet veya ahlâksızlık suçları gibi -telâfisi olmayan- suçları işlediğinde, bu fiiller elbette kamu düzeni açısından Devlet’i de ilgilendirir; ama, cinayete, tecavüze ve sair konulara mâruz kalan asıl ‘mef’ul /edilgen’, Devlet değildir.
***Kişilere karşı işlenen suçlarda İslâm hukukunun getirdiği çözümler çok insanîdir. Meselâ, Devlet şahıslara yönelik bir suçtan dolayı yargıladığı kişiye idâm cezası verse bile, ‘kan hakkı /hakk-ı dem’ sahibi olan ‘mağdur taraf’, o ‘suçlu’yu affettiğine dair bir ‘rızaiyetnâme ve taahhüdnâme’ verirse, o ceza ortadan kalkar; sadece, Devlet, kamu düzeni açısından kendi cezalandırma hakkını kullanır.
***Bizde ise bugünkü mevcud hukuk düzeni, yüzyıllık bir laik dayatmayla, Müslüman halkımızın ‘hak-hukuk’ inancına dayanmadığından, sadece cezalandırmaya değil, yargılamalara da güvenilmiyor.
***Bugünlerde, ‘İnfaz Kanunu’nda, büyük bir kitlenin tahliyesine yol açacak yeni düzenlemeler yapılmak istenirken ‘eşitlik ilkesi’ öne çıkarılıyor. Ama, böylece, en azgın, sapkın ve gaddar kişilerin bile toplumun içine salınacağı gözardı ediliyor; ‘Rahşan Affı’nda olduğu gibi..
Ama, ‘terör suçları ve cinsî suçlar’ın faillerinin istifade ettirilmemesini, Erdoğan’ın ‘kırmızı çizgi’ olarak kesinlikle belirtmesinden sonra.. ‘İnfaz Kanunu’ndaki değişiklik çalışmalarında gecikme meydana geliyor. Bu da ‘Coronavirus’ün işine gelebilir; aman, dikkat!
Herhalde yapılacak olan en pratik çözüm, canavarca duygularla işlenen ‘katl’ fiilleriyle, hele de çocuklara karşı işlenen alçaklıklar başta olmak üzere, libidonal/cinsî suçlar ve dışındakiler için, kanunlardaki ceza hadlerinde bir indirime gitmek olmalı idi.