‘Savcıların elindeki tüm belgeler fotokopidir.’ 28 Şubat davasının pazartesi günkü duruşmasında Çevik Bir savunmasına bu sözlerle başlamış.
Ne var ki savcıların elindeki belgelerde o dönemde bu millete yaşattıklarınız da birer fotokopi zaten.
Kamu görevlileri hakkında açtırdığınız tuhaf soruşturmalar, o soruşturmaların neticesinde verilen orantısız cezaların hepsi birer fotokopi!
Mesleğinden attırdığınız, terfi tayin hakkı elinden alınan devlet memurları da birer fotokopi olmalı!
İmam hatip yurtlarında kalan öğrencileri sabah namazına kaldırdığı için hakkında soruşturma açılıp ceza kesilen, camilerde ilahi okuduğu için ceza alan imam hatip lisesi öğretmenleri de birer fotokopi!
İl jandarma komutanlığının yazılı talebi ile hakkında ceza verilenler...
Kaymakamların kılık kıyafet mevzuatına uygun giyinmediği için soruşturma talebinde bulunduğu ve soruşturmalar sonucunda ceza alan öğretmenler de birer fotokopi.
Zorla imzalattırılan belgelerin tamamı fotokopi!
28 Şubat devletinin idamla yargılayıp ‘16 yıl kesintisiz hapis yatmasına’ karar verdiği 14 yaşındaki çocuk mağduru Yakup Köse’nin hayatı da zaten fotokopi, ‘aslı’ içeride kaldı. O şimdi fotokopi hayat yaşıyor!
Şimdi 28 Şubat post modern darbesinin askeri ayağı yargı önünde eski kudretli günlerine dönmenin hayalini kuruyorlar!
Fotokopi demeleri de ‘Darbe değildi’ demeleri de bu yüzden. Devran dönecek zannediyorlar...
Yüzlerine karşı iddianame okunuyor, 28 Şubat kararlarının alındığı 9 saat süren Milli Güvenlik Kurulu tutanakları açıklanıyor. Deyim yerindeyse hakim bir nevi ‘inkar etmeyin her şey burada’ diyerek o günkü konuşmaları hatırlatıyor kendilerine.
Ama onlar hala ‘yırtabiliriz’ düşüncesiyle ya sulandırmaya çalışıyorlar ya da bu kez ölümüne inkâra kalkışıyorlar.
Asker-medya dayanışması tam gaz devam ediyor.
Dönemin Genelkurmay başkanı kalkıyor ‘post-modern darbe ifadesini kim kullandıysa aptalcadır. Bunu kim çıkarttı, nereden çıkarttılar hala hayıflanır ve üzülürüm’ diyor...
Yetmiyor ‘Valla 28 Şubat dönemi darbe değildi ama sonra ne oldu onu da bilmiyorum. Ben zaten 8 ay sonra emekliye ayrıldım’ diyerek kafa buluyor.
Dönemin MGK Genel Sekreteri kalkıyor ‘Biz Hocayı çok severdik. Zaten benim de amirim odur. Darbe olduysa da kendisinin bilgisi dahilinde olmuştur. Rahmetli hayatta olsaydı o da aynısını söylerdi’ diyor...
Bir paşanın avukatı da kalkıp yüzsüzce (belli ki Ertuğrulların yazılarından etkilenmiş) hakime ‘dava düşsün’ talebinde bulunabiliyor.
Hürriyet gazetesi bugün dahi kalkıp hala hiç utanmadan ‘Erbakan hoca MGK tutanaklarına göre komutanlara teşekkür etmiş’ diye yazabiliyor.
Hala ‘umutları’ var bu davadan yırtacaklarına dair.
Neyse...
Çevik Bir savunmasını ‘Biz darbe planı yapmadık, görevimizi yaptık. Batı Çalışma Grubu’nun darbe amaçlı bir cunta çalışması içerisinde bulunması mümkün değildir. Adını ben koydum Batı diye. İrticada yüzümüzü Batı’ya çevirdiğimiz için BÇG olarak adlandırdık’ diyerek noktalamış.
***
Üzerinde ‘devlet sırrıdır, açıklanamaz’ mührü bulunan 9 saat süren Milli Güvenlik Kurulu toplantısının tutanakları hakim tarafından mahkemede ‘notlar’ okunarak açıklandı.
‘Post-modern’ ifadesini kim kullandıysa saçmalamış. 28 Şubat darbe değildi’ diyen İsmail Hakkı Karadayı’nın o gün MGK toplantısında ‘1961’de de böyle oldu’ diyerek Erbakan Hoca’yı nasıl tehdit ettiği, kendi tuttukları tutanaklardan ortaya çıktı.
Hatta Rahmetli Erbakan Hoca’nın o toplantıda nasıl terletildiği, Çoban Sülo’nun ‘Kuran kurslarını kapatalım ama kapatıyoruz izlenimi vermeyelim’ kurnazlığı da...
Askerlerin savunması alındıktan sonra sıra darbenin sivil ayağına gelecek.
Savcıların ellerindeki ‘fotokopi’ belgelerden bu kez sivil postalların o gün neler yaptıklarını öğreneceğiz.
Zira 28 Şubat davası bu ülkenin geleceği açısından oldukça önemli.
O dönemin olağanüstü koşullarının yarattığı travmanın bir nebze olsa atlatılması bugünlerde başlayan 28 Şubat davası sayesinde olacak. Sadece hatırlatmak babında yukarıda bazı örnekleri bir kez daha sıraladım. Geçtiğimiz yasama yılının son günlerinde TBMM’nde kabul edilen bir yasa ile ‘kamuda çalışan’ 28 Şubat mağdurlarına geri dönüş hakkı tanındı. Ama bu mağduriyetlerin yarattığı travmayı hafifletmek yargının elinde.
Yargı vereceği kararla TBMM’nin aldığı iade-i itibar kararını kamuoyu nezdinde bir kez daha teyit etmiş olacak.
28 Şubatın mağdur ettiği çokça insanımız var. Bu dava sulandırılırsa bu insanların yargıya olan güveni de sarsılacak. Anlayacağınız 28 Şubat davasını yürüten yargı heyetinin sorumluluğu çok büyük.