Beşiktaş’ın hocası Güneş, Gomez’e hayat verdi, Cenk’i milli takım golcüsü yaptı, Tolga’yı uçurumdan çıkardı. Sonunda Kara Kartallar’ı şampiyonluk semasında yalnız uçurdu.
ŞENOL Güneş, filozof olmaya heves etmeden; felsefi konuşmalar yapmayı beceren birisi... “Kargalar sürüyle, Kartallar yalnız uçar” gibi, tarihe geçen aforizmaları oldu. Her yeni gelen hoca; eskisinin takımı hiç çalıştırmadığını söyler. Şenol hoca aksine Biliç’e övgüler yağdırıp teşekkür etti. O Biliç ki; camiaca çok sevilmiş birisiydi. Şenol hoca, buna rağmen kendisini hemen kabul ettirdi. Cenk Tosun’u kenarda bırakırken; Terim o futbolcusunu milli takımın golcüsü olarak kullanmaya başladığında, geri adım atmadı. Telaşa kapılıp hemen ilk onbire almadı. Düşüncesini/sistemini/tavrını sürdürdü. Esen yele göre yönünü değiştirmedi.
KİMSEYLE DİDİŞMEDİ
İtalya’da umduğunu bulamayan; Beşiktaş’a geldiğinde de ilk dönem suskun kalan Gomez’i, Türkiye’ye/takıma/sistemine adapte etti. Adına şarkılar bestelenmiş Demba Ba’nın kaybından kaynaklanan umut kırılmasını felakete dönüştürmedi. Ne Gomez’i ne de Cenk Tosun’u kaybetti. Tolga, Tolgay, Veli ve Mustafa gibi seri sakatlıklardan bir gün bile şikayet etmedi. Başkan ve yönetimi ile terse düşmedi. Pereira gibi futbolcusuyla didişmedi, inatlaşmadı. Tolga büyük hatalar yaparken, panikle silip atmak varken; bir baba şefkatiyle onu sarıp sarmalayıp yeniden kazandı. Quaresma gibi zor dizginlenir adamı, sisteminin içine çekti. Gösterişli olmasına izin verdi ama, uçuk olmasını engelledi.
Zafer imzası: Mario Gomez
DEMBA Ba mı, Gomez mi?.. Cevap: Ne o, ne bu. Ya da: Her ikisi... İlla da bir fark arıyorsanız, söyleyelim... İlki epey sempatik, yenisi biraz soğuk. Demba Ba pozisyon arayışında daha istekli, sokulgan, yırtıcı... Gomez ise, gösterişli sokuluşlar yapmıyor. Kendini unutturarak oynuyor. Demba Ba savunmayı hataya zorluyor, Gomez pusuda hata bekliyor. Uluslararası teknik standartlara göre, kim daha uygun golcü diye sorsanız, Alman futbolcu her hocanın ilk tercihi olur. Ama İtalya’daki serüveni, bu ilk tercihi haklı kılacak verimlilikte olmadı. Türkiye’de yeniden doğdu. Buna rağmen, Beşiktaş’ta kalıp kalmama konusunda açık, net ve kararlı bir tutum sergilemedi. Belki profesyonel bir yaklaşım ama, kendisini yeniden eski günlerine döndüren Beşiktaş’a ayıp etti doğrusu. Sonuç: Ba’nın gidişiyle oluşan boşluk, Gomez’le fazlasıyla dolduruldu. İlk başlardaki mutsuz görüntülü Gomez; giderek “İyi ki buraya geldim” moduna girdi. Şimdi piyasasını kızıştırma evresinde... Tutumu sevimli değil.
Galaksiden kopup gelen uzaylı: Atiba ÜÇ boyutlu, bilgisayar yapımı örnek bir futbolcu robotu yapılsa; ilk örnek Atiba Hutchinson olur... Pas yüzdesinde yakaladığı yüksek isabet oranı, bilgisayar çiplerine yüklense, sistem bir yerde hata yapar; ama Kanadalı futbolcu yapmıyor. Maça odaklanmakta ve diri kalmakta o denli şaşırtıyor ki; Galaksi’nin uzak köşelerinden kopup gelmiş bir uzaylı izlenimi veriyor.
Yola ve hizaya gelen yıldız: Q7
HOCASINA, kuralına göre değil; kafasına göre oynayan hoyrat Quaresma, Şenol Güneş’in ellerinde “Takım oyununun” önemini kavradı. Yapacağını gene yapıyor, trivelalarını gene atıyor, topuk ortası radonalarını gene çakıyor ama; yeri, verimi ve zamanlaması konusunda daha tutarlı... Oyuna odaklandığı anların süresi çok uzadı.Şımarıkça gol atmaktansa, efendice asist yapmanın önemimi kavradı. Gitti gidiyor derken, yeniden futbola döndü. Şampiyonluğun başrolünde olmasa da, “Yardımcı Erkek Oyuncu” dalında Oscar’a aday gösterilecek kıvama geldi. Ondan umudunu kesmeyen Şenol Güneş’in ellerinden öpmeli...