Tahran Zirvesi’nden Türkiye’nin hassasiyetlerine uygun bir sonuç çıkmadı. Putin-Ruhani ikilisinin Esed’li bir Suriye’den yana tavır koymaları, kendi çıkarları adına anlaşılabilir bir durum. Lakin bu ülkede birilerinin Esed’i Erdoğan’a tercih etmeleri veya Esed adına Erdoğan’a hayasızca dil uzatmaları, asla anlaşılabilir olmadığı gibi kabul edilebilir de değildir.
Safını eli kanlı diktatör Esed’li Suriye’den yana yapanlar bilsinler ki Suriye’nin toprak ve siyasi bütünlüğünü savunmak ayrı bir şeydir, Suriye’nin geleceğinin Esed’siz olmaması gerektiğini savunmak ayrı bir şeydir. Birincisi Suriye savunusu, ikincisi de Esedperestliktir. Suriye’de katil Esed’e karşı çıkan herkesi terörist ilan edip Esed’in kan dökücülüğüne övgüler dizmek ise insanlık adına utanç verici bir Esedçiliktir.
Erdoğan’ın tavrını anlamayanlar için bir kez daha hatırlatalım:
Bir: Erdoğan Suriye’nin toprak bütünlüğünden yanadır.
İki: Erdoğan Suriye’nin geleceğine topyekûn Suriye halkının özgür bir seçimle karar vermesi gerektiğine inanmaktadır.
Üç: Erdoğan Suriye halkının özgür iradesiyle belirlediği hükümeti muhatap alacağını söylemektedir.
Dört: Erdoğan bu özgür iradeyle şekillenmiş Hükümet ortaya çıkmadan mevcut eli kanlı diktatörlük rejimini muhatap almamak gerektiğine inanmaktadır. Bu bağlamda prensip olarak kan dökücü Esed’in Suriye’nin geleceğinde yeri olmaması gerektiğini söylemekle Esed’e karşı çıkan Suriye halkının önemli bir kesimini de terörist olarak görmediğini ortaya koymuş olmaktadır.
Beş: Erdoğan Suriye’deki terörist El-Kaide ve DEAŞ bağlantılı malum güçlerin taşeronu olan (Nusra ve HTŞ gibi) örgütlerin halk muhalefetini amacından saptırmak için imal edildiğine, Özgür Suriye Ordusu’nun asıl Suriye halkının gerçek temsilcisi olduğuna inanmaktadır. O yüzden Suriye’yi ABD’nin istediği doğrultuda istikrarsızlaştırıp malum güçlerin müdahalesine açık hale getirmek isteyen o terör gruplarının tasfiyesini önemserken Suriye halkının gerçek temsilcisi olan güçlerin bu askeri operasyon kapsamına alınmasına karşı çıkmaktadır.
Başkan Erdoğan’ın istediği ateşkes, o terör örgütlerinin saldırılarının cezalandırılmamasını öngörmüyor. Erdoğan’ın istediği ateşkes, rejim muhalifi halkın son sığınağı olan İdlib’in kalıcı bir siyasi çözüm bulununcaya kadar her türlü askeri müdahaleden azade olmasıdır. Bu şu demektir: Ne İdlib’den rejim hedeflerine bir saldırı olmalı, ne de rejim güçleri İdlib’i askeri yöntemlerle teslim almaya kalkışmalı. Her iki seçenek de ateşkesin ruhuna aykırı.
Başkan Erdoğan’ın arka çıktığı güçler terör örgütleri değil, Suriye halkının kendisidir.
***
Erdoğan’a Tahran zirvesindeki anlamlı duruşu üzerinden Esed adına dil uzatanlardan biri (Doğu Perinçek) ne yazık ki şu satırların altına imza koymakta sakınca görmemiştir: “Erdoğan bir devlet adamı gibi değil, gösteri aktörü görüntüsü verdi. İtibar kaybetti. (..) Suriye’nin Silahlı Muhalefetinin temsilcisi gibi davranıyor.(..) Biz nasıl terörü silahla temizliyorsak Suriye devleti de kendi topraklarındaki terörü silahla temizleyecektir.(...) Tayyip Erdoğan sivil halkı korumuyor, Silahlı Muhalefeti koruyor.”
Gerçekten utanç verici sözler bunlar. Bu mantık, İsrail devletinin terörünü haklı gören bir mantıkla aynı. Zımnen Erdoğan’a “Senin PKK’ya yaptığını Esed yapıyor!” diyerek hem Esedperestlik kusuyor hem de “Esed eli kanlı diktatör ise sen de öylesin!” demeye getiriyor.
Esed’in gemisinde olanların kendilerine benzetemedikleri veya istedikleri rotaya sokamadıkları Erdoğan’a nasıl kin beslediklerinin belgesidir bu sözler. Bakmayın siz onların “aynı gemideyiz!” mavalı üzerinden zaman zaman Erdoğan övgüsünde bulunmalarına! Onların kimin gemisinde oldukları ortada.