Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de Cenevre müzakerelerinin sonuçları konusunda genel bir karamsarlık var. Montreux’de başlayıp Cenevre’de devam eden görüşmelerin sonuçsuz kalacağından, Suriye’deki insanlık trajedisinin süreceğinden, bölgeye yansıyan istikrarsızlığın derinleşeceğinden endişe ediliyor.
Endişelenenlerin haksız olduğunu söylemek zor. 130 binden fazla insanın öldüğü, 9.5 milyon insanın yerinden edildiği, vahşetin her alanda hüküm sürdüğü çok taraflı, çok boyutlu bir çatışmaya neredeyse bütün dünya seyirci kaldı. İnsani yardım konusunda bile çekimser davranıldı.
Müttefiklerimiz Mısır’daki gibi iktidara dindarların gelmesinden korktu, kimyasal silahlar gerekçesinin arkasına saklanıp rejim değişikliğini samimi bir şekilde desteklemedi. Çıkarlarının sarsılacağından çekindi. Rusya, rejimin yanında yer aldı, silah yardımı yaptı. İran ise her şeyiyle Baas’ın arkasındaydı.
***
Ancak artık bölge siyasetini belirleyen temel parametreler değişti. Amerikalıları çok korkutan Müslüman Kardeşler benzeri bir rejimin Şam’da iktidara gelme ihtimali El Kaide tehdidi karşısında anlam ifade etmemeye başladı. Kimyasal silahlar deseniz OPCW sayesinde Suriye’ye bakışı belirleyen unsur olmaktan çıktı.
Guardian’a konuşan muhalefet temsilcileri Rusların kendilerine artık Esad’ı desteklemek istemediklerini bildirdiklerini söylüyor. Zaten 30 Haziran 2012’de varılan Cenevre mutabakatı çerçevesinde öngörülen şimdiki toplantının amaç olarak kendisine geçiş hükümetini koyması Rusların zımni olarak Esad’ın gidişine yeşil ışık yaktıklarını gösteriyor.
Davos’ta konuşan İran Cumhurbaşkanı Ruhani’nin Suriye’nin geleceğinin Suriyeliler tarafından belirlenmesini istemesi de Esad konusunda kuvvetli bir rezervlerinin olmadığına işaret ediyor. Belli ki Tahran da artık Esad’lı bir çözümün mümkün olmayacağını anlamış, dünya ile iyi geçinmenin bir yolunun da Suriye’den geçtiğini görmüş.
Ayrıca unutmayalım ki ortada Suriye konusunda farklı bakış açılarına ve beklentilere sahip olan tüm bölge içi ve dışı aktörleri bir araya getiren ortak tehdit El Kaide var. İster Baas icadı olsun, ister o bölgeye bir emirlik kurmak için kendi başına gelmiş olsun El Kaide Rusya’dan Amerika’ya, Türkiye’den İsrail’e, İran’dan Suudi Arabistan’a kadar bütün ülkeler için ciddi güvenlik riski teşkil ediyor.
Dolayısıyla 22 Ocak’ta Montreux Palace Hotel’in tarih kokan salonlarında temsilcilerini otururken gördüğümüz tüm ülkeleri ortak bir amaç, yani Suriye’nin istikrarı birleştiriyor. İstikrarın Esad sayesinde sağlanmasına razı olabilecekleriyse 20 Ocak Pazartesi akşamı ortaya çıkan sistematik işkence ve infaz görüntüleri ikinci defa düşünmeye teşvik ediyor.
Yine de Cenevre konferansının başarıyla sonuçlanacağının hiçbir garantisi yok. Taraflar biri her an masadan kalkabilir. Perşembe akşamı muhalefet kalkacak deniyordu, Cuma öğle saatlerinde rejimi temsil eden Dışişleri Bakanı Muallim’in bugün için tarih verdiği basına yansıdı.
***
Konferansın en sorunlu tarafıysa güçle, tehditle desteklenmemesi. Çarşamba günü açılışta Amerika Dışişleri Bakanı Kerry sert konuştu, ama Esad gitmezse ülkesinin ne gibi tedbirler alacağını söylemedi. Baas rejimi kimyasal silahlar konusunda kırmızı çizgileri olan ama bu çizgileri kolayca aşan Obama yönetiminin yaptırım uygulamasını bekliyor gibi durmuyor.
Yenilen, yeterince desteklenmeyen, El Kaide bağlantılı gruplar karşısında zemin kaybeden bir muhalefete Esad’ın boyun eğmesini ve onların taleplerini kabul etmesini beklemek de gerçekçi değil. Muhalefet açısından bakıldığında da tüm bu olan bitenden ve ortaya çıkan işkence fotoğraflarından sonra Esad’lı bir geçişe razı olmak imkansıza yakın.
Çözüm ancak uluslararası toplum adına hareket ettikleri varsayılan BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi beş devletin Suriye sorununu çözmek için ortak bir kararda buluşması ve kararlarını müeyyideyle desteklemesiyle mümkün. Umarız Cenevre konferansı hiç olmazsa böyle bir mutabakatın doğmasına, Rusya ile Amerika’nın birbirine yaklaşmasına neden olur.