Suriye’nin geleceğine yönelik yol haritasının ele alındığı görüşmeler, önce tarafların birbirlerine olan öfkelerini boşaltmaları amacıyla Montrö’de yapıldı; sonra ‘resmi’ görüşmelere geçildi.
İster resmi, ister gayrı resmi olsun, toplantılardaki konuların ve tartışma konularının içerikleri değişmeyecek. Bir tür Suriye’nin Lozan’ı olabilecek bu görüşmelerde esas olan, Suriye rejiminin tezlerine kimin arka çıkıp kimin karşı çıkacağıyla ilgili.
Anlaşıldığı kadarıyla Suriye yönetimi görüşme stratejisini terörle mücadele üzerine kurmuş. Ne de olsa dünya güçlerinin son derece duyarlı oldukları bir konu diye düşünülmüş olmalılar. Özellikle radikal Sünni grupların terörist oldukları, onların rejimi devirip yerine şeriat devleti kurmak istedikleri, dolayısıyla devletin bu gruplarla mücadelesinin meşru olduğu savunuluyor. Üstelik bu gruplar vahşet uyguladıkları için, onları bertaraf ederek Suriye halkının korunduğu ileri sürülüyor. Ancak rejim vatandaşlarını pek koruyamamış olacak ki, 5 milyondan fazla kişi yurt dışına kaçmak zorunda kaldı, binlerce kişi de hayatını kaybetti, bütün ülke yakılıp yıkıldı.
Sadece bu gerekçeyle bile, rejimin varlığını sürdüremeyeceği ortada.
Türkiye’yi suçlama stratejisi
Suriye dışişleri bakanının açıklamalarına bakılırsa, terörle mücadelenin daha az maliyetle yapılması mümkündü; komşuları yani Türkiye onlara yardım etmeseydi. Türkiye’yi açıkça teröristlere yardım yapmakla suçlayarak ortaya çıkan durumun sorumlusu olarak da gösterilmesi söz konusu.
Türkiye rejim karşıtlarını destekledi mi? Evet. Bu tutumunu gizledi mi? Hayır. Türkiye tek başına mı bu politikayı uyguladı? Hayır. Türkiye muhaliflere yardım gönderdi mi? Evet. Bu yardımlar sadece Türkiye’nin yardımları mıydı? Hayır. Bunlar gizlenebildi mi? Ne yazık ki Hayır, biz kendi kendimizi deşifre ettik. Türkiye, muhalefetin radikal unsurlar dışındaki gruplarla şekillenmesine uğraşı mı? Evet. Bunu gizledi mi? Hayır, Türkiye’de muhalif gruplarla yapılan tüm toplantıları dünya kamuoyu izledi. Üç yıldır bu politika sürerken Türkiye’yi teröre destek vermekle suçlayan Suriye dışında bir ülke oldu mu? Hayır.
Bir tarafta uçağı düşürülen, sınır kapılarında saldırıya uğrayan ve 1 milyona yakın Suriyeliye kapılarını açan Türkiye var, öte yandan yurttaşlarına kimyasal silah kullanan, işkenceler yapan bir Suriye. Sahne böyleyken diplomatik stratejiyi Türkiye’ye saldırmak üzerine inşa etmek, oldukça yanlış bir başlangıç.
Irak modeli mi?
Suriye bu taktikle muhtemelen kendisini destekleyen ülkelerin, mesela Rusya’nın da Türkiye’yi suçlayacağını, Türkiye ile aynı çizgide olan ABD’nin ise susacağını düşünmüş olmalı. ABD Dışişleri Bakanı Esad’sız çözümü savunduklarını söyleyince, görüşmelerin çerçevesi açığa çıktı.
Ancak bundan sonra olacaklara yönelik esas gösterge, PYD tarafından atılan adım. Özerk bölge ilan etmelerini gerektiren koşul, muhtemelen Esad’sız formüllerin giderek ağırlık kazanması. Tıpkı Irak örneğinde olduğu gibi.
Geçişi sağlayacak ekip, Cenevre’ye ağırlığını koyan ülkelerin uzlaştıkları kesim temsilcileri olacak, ancak onların gücü çatışmaların sonlanmasına yetmeyecek. Belki de PYD, Barzani’nin yaptığını yapmaya çalışıyor; güvenli ve çatışmasız bir alan yaratarak olası bir müdahalede kendilerinin üs olabileceğini ima ediyordur. Türkiye’nin bundan böyle rejimin bakanlarının ne dediğiyle değil, PYD ile kimlerin ilişki sürdürdüğüne daha yakından bakması gerekebilir. Zira PYD güvenli bir alan yaratıp dolaylı ya da dolaysız müdahaleye ev sahipliği yapacaksa, onunla ortaklık kurmaya hevesli oyuncu sayısı Irak’takinden fazla olacaktır.