"Geneva Talks” şeklinde ifade edilen ve bu haliyle Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Koalisyonu tarafından gayri ciddi bulunan görüşmelerin 29 Ocak’ta üçüncüsünün yapılması bekleniyor. 25 Ocak’ta planlanan görüşmenin ertelenme sebebi malum, günlerdir tartıştığımız konu. Rusya’nın, Suriye’de kullandığı kaba gücün PYD’yi masaya çağırtmaya yeteceğini düşünerek bu konuda ısrarcı olması.
Fakat Rusya’nın değil Türkiye’nin dediği oldu. PYD Cenevre görüşmelerine çağrılmadı. Tabir yerindeyse Türkiye bir kez daha Rusya’nın cakasını bozdu. Ama daha önemlisi PYD’nin Suriye muhalefetinin değil Esed rejiminin bir parçası olarak hareket ettiğini dünya kamuoyuna en net cümlelerle ilan etmiş oldu.
***
Kofi Annan’ın, Hillary Clinton’un, El Ahdar El İbrahimi’nin dolaşımda olduğu Cenevre 1 ve 2’den farklı olarak Cenevre-3’ten umutlu olmalı mıyız?
Esed’in, “silahlı unsurlar masada olduğu müddetçe görüşmelere katılmayız” sözleri, Rusya ve İran’ın “Esedli geçiş sürecindeki” ısrarı, ümitli olmak için çok fazla neden olmadığını gösteriyor.
Üstelik Cenevre-1 ve 2’de ABD, muhalefetin “Esedli geçiş asla olmaz” görüşünün arkasındaydı. Bugün ise neredeyse Rusya ve İran’la aynı noktada duruyor. Suriye Ulusal Koalisyonu Başkanı Halid Hoca, ABD’nin tavrını “Bir ulusal hükümet kurulması, Beşar Esad’ın iktidarda kalmasına izin verilmesi ve yeniden seçimlerde aday olması” şeklinde özetliyor.
***
Suriye söz konusu olunca kamuoyuna yansıyanların tam tersi gelişmelerin yer altında gerçekleştiğini tahmin etmek hiç de zor değil. Suriye muhalefetinin yanında yer almayıp 350 bin vatandaşını katletmiş Suriye rejiminin aparatı olarak iş gören PYD, Cenevre’ye davet edilmeyip resmi görüşmelerde muhatap olarak kabul edilmezken sözü geçen ülkelerin istihbaratlarıyla adeta mekik diplomasisi yürütüyordu.
“Amacımız evin içini düzenlemek” gibi naif sözlerle izah ettiği kanton ilanından bu güne PYD’nin aldığı yol ve uluslararası alanda sağladığı ‘meşruiyet’, Türkiye’nin hamlesiyle iki yönlü sarsılmış oldu.
İlki; Türkiye’nin PYD’yi PKK’nın bir kolu ve dolayısıyla terör örgütü olarak zımnen kabul ettirmesi.
PYD’nin PKK’ya mühimmat tedarik ettiğinin, PKK’nın bunları Türkiye’ye karşı kullandığının ve bunlar arasında ABD’nin PYD’ye verdiği silahların dahi olduğunun ortaya konulmasıyla Türkiye’nin PYD’ye neden terör örgütü dediği vuzuha kavuşturulmuş oldu.
İkincisi ise PYD’nin Suriye’deki rolü ve yerinin Türkiye tarafından tescillenmesi oldu. Cenevre’ye davet edilmemesi, PYD’nin Suriye muhalefetinin değil 350 bin kişiyi katleden Esed’in bir müttefiki olduğu gerçeğini aşikar etti.
***
Cenevre 3’ten Esedsiz bir geçiş dönemi kararı çıkmasa bile, süreç Suriye muhalefetinde bir canlanma ve toparlanma etkisi yapabilir. Bunu muhalefet açısından bir kazanç sayabiliriz.
Türkiye açısından önemli bir nokta, Rusya ve İran’ın kaba gücünün sahada yaptığı etkiyi masada yapamadığının görülmesi oldu.
Bir başka husus, Türkiye’nin dikkate alınmadığı bir masanın kurulamayacağının teyit edilmesi.
Kuşkusuz masadaki merkezi yeri, Suriye muhalefetinin durduğu pozisyon oluşturmak zorundadır. O pozisyon; Türkiye’nin, uluslararası hukukun tanıdığı imkanlar çerçevesinde başından beri desteklediği pozisyondur.
Görüşmelerin muhalefetin Araplar, Türkmenler ve Kürtlerle birleşik bir şekilde ve eli silahlı garantörlerin dayatmalarıyla değil muhalefetin taleplerinin merkeze alındığı bir vasatta yapılması halinde ancak yeni bir Cenevre’ye daha gerek kalmayacak şekilde çözümün yolu açılacaktır.