Paris’te meydana gelen suikast olayı üzerine yapılan yorumlarda ortak nokta bunun çözüm sürecine yönelik bir ‘sabotaj ve provokasyon’ olduğu... Birçok yorum saldırının bir ‘iç hesaplaşma ve infaz’ olduğu yönünde... Süreçten rahatsızlık duyan üçüncü ülkelere atıf yapanlar da yok değil... Örgüt yandaşları ise topu, Türk devletine daha doğrusu Türk gladyosuna atıyorlar! PKK’nın propaganda birimleri, hedef saptırma konusunda büyük gayret sarf ediyorlar.
Süreçte yaşanabilecek sabotajlara karşı duyarlı olan Türkiye toplumunda bu olaya rağmen çözüm umudu ve kararlılığı azalmamış aksine artmıştır. 30 yıldır büyük acılar yaşayan ve her gelişmeye tahammül eden toplum kesimleri, süreç boyunca da ayın sabır ve vakarı gösterecek gibi görünüyor...
Başından bu yana hep söylüyorum, bu uzun soluklu bir süreç, sabır ve dayanışmayla bu sürecin devam ettirilmesi gerekiyor. İlk günkü siyasi ve toplumsal destek tek başına yetmiyor, süreç boyunca aynı desteğin devam etmesi, somut olaylar ve gelişmeler üzerine desteğin devam ettirilmesi gerekiyor.
Bu süreçte hem ‘çözüm iradesi’ büyük önem taşıyor, hem de ‘çözüm dili’... Hükümet, çözüm konusundaki irade ve kararlılığını koruyor. Sürecin içindeki diğer aktörlerin de farklı eşikler aşılırken veya farklı sabotajlar meydana geldiğinde hem aynı iradeyi sergilemesi hem de yapıcı siyaset dilini sürdürmesi gerekiyor. Karşılıklı polemikler, çatışmacı diyaloglar, öfke, kin, nefret pompalayan tavırlar süreci zayıf düşürür.
***
Bu noktada BDP’nin eskiye göre daha farklı bir dil kullanmaya başladığı söylenebilir. Sırrı Sakık’tan Hasip Kaplan’a, İdris Baluken’den Pervin Buldan’a kadar BDP sözcülerinin daha olumlu bir dil kullanmaya başlaması yerindedir.
Gülten Kışanak ise çıkmış, “AKP hükümeti bu cinayeti biz işlemedik diyorsa, önce çıkacak bu halkın acılarına ortak olacak” diyor. PKK’lılarla kucaklaşan Kışanak, başından bu yana örgütü mazur ve meşru göstermenin gayreti içinde. Çözüm sürecini böyle bir amaca dönüştürmeye çalışıyor.
Suikasti yapan olmamanın karşılığı teröristi kucaklamak değildir. Her olayı örgütü meşrulaştırmaya yönelik bir araca çevirmeye çalışmak çok ucuz bir yöntemdir.
Kandil’den gelen açıklamalar ise olabildiğine negatif ve olabildiğine sürece zarar verir mahiyette...
Duran Kalkan, “Paris katliamının sıradan bir olay olmadığı, süreçle de bağlı, son derece bilinçli, planlı bir imha ve tasfiye saldırısının bir parçası olduğu tartışmasızdır” demiş...
Kalkan’ın ‘süreçle bağlı’ ifadesi, bu saldırı gibi süreci de bir ‘tasfiye ve imha operasyonu’ olarak gördüğünü veya bu şekilde takdim ederek farklı bir hava oluşturma eğiliminde olduğunu gösteriyor.
Remzi Kartal’ın Rudaw’a verdiği beyanatta ‘intikam çağrıları’nı ‘doğal tepki’ olarak yorumlaması da ayrı bir sorumsuzluk örneğidir.
Paris’te öldürülen üç kadının cenazesi üzerinden Habur benzeri bir görüntü oluşturulması, olayın kendisinden daha büyük bir sabotaj anlamına gelir. Habur’da zafer sarhoşluğuna kapılan BDP’liler sonuca odaklanmak yerine süreci tüketmeyi tercih etmişlerdi. Süreçten siyasi fayda devşirmeye çalışmak tahripkar sonuçlar doğurabilir. Benzer bir şekilde bu cenazeler üzerinden kin ve nefret pompalayıcı söylemlerde bulunmak da madalyonun diğer tehlikeli yüzüdür.
Sağduyunun zayıfladığı haller, sabotaja açık olunan hallerdir.