Ben, özde, içerde ve dışarıda Ak Parti muhalifleri ile Cemaat muhaliflerinin aynı odaklar olduğunu, yani o odakların Ak Parti’ye ne kadar muhalifler ise cemaate de o kadar muhalif olduklarını düşünüyorum. Sebebi de, bütün meşrep farklılıklarına rağmen, her iki oluşumun aynı sosyo - kültürel - imani zeminde neşvünema bulmuş olmasıdır. Yani birisinin aldığı yara, diğerini de tabii olarak etkileyeceği gerçeğidir.
Son süreçte, Camia ile Ak Parti karşıt kutuplara savruldu. Bu savruluşta, Ak Parti muhalifleri ile Camia yan yana düşer bir pozisyon oluştu.
Aslında, ilk paragraftaki tespit doğru ise -ki o konuda benim en küçük bir şüphem yoktur- Ak Parti muhaliflerinin Cemaat ile aynı nitelikte, aynı sebeplerden kaynaklanan bir muhalefet yürütmeleri mümkün değildir.
Diyelim Cemaat’in muhalefeti, Ak parti’nin Cemaati etkisiz hale getirmesi sebebine dayanıyorsa, Ak Parti muhaliflerinin, Cemaati koruma gibi bir refleks içine girmeleri söz konusu olamaz.
O zaman hangi mantık yürütmesi ile Cemaat muhalefeti ile bir paralellik oluşturulmaktadır, sorusu önem kazanıyor.
Bence şöyle bir muhakeme yürütülüyor:
- Ak Parti şu anda devlet iktidarını kullanıyor. En azından seçimlere kadar bu iktidarın kullanımı sürecek. İktidar kullanımı Ak Parti’ye önemli bir güç kazandırıyor. Üç dönemdir süren iktidarın, Ak Parti’yi olağanüstü güçlendirdiğinde kuşku yok.
Öyleyse öncelik Ak Parti’yi iktidardan uzaklaştırmak, dolayısıyla onu güçten yoksun kılmak olmalı.
Ak Parti karşıtlığının, içerdeki - dışarıdaki ortak paydası çok farklı cephelerden okunabilir. Mesela:
- İdeolojik karşıtlık söz konusu olabilir.
- “Türkiye nedir?” sorusuna verilen cevap sebebiyle farklılık söz konusu olabilir.
- Ortadoğu politikaları sebebiyle farklılaşma mümkün.
Mahir Kaynak’ın 28 Şubat’ta Refah Partisi’ne yönelik yok etme operasyonuna ilişkin değerlendirmesini hatırlıyorum. Mealen diyordu ki:
- Amerika Refah’a, yöneticileri belirgin bir dini duyarlılığa sahip oldukları için karşı değildir, Erbakan karşıtlığı, onun Türkiye’nin dünyadaki yerini başka bir zemine oturtma çabasından kaynaklanır.
Bu iş böyle.
Şöyle düşünelim:
Herhangi bir cemaat, Türkiye’nin Uluslararası statülerini belirleyebilecek güce sahip midir?
Tabi ki değildir.
Ama ülkenin siyasi, sosyal politikalarını belirleme yetkisini elinde bulunduran güç, siyasi iktidarın gücüdür ve ülkeyi bir yerde tutmak istiyorsanız, o güce operasyon yapmanız gerekir. Onun için hedef Ak Parti’yi iktidardan uzaklaştırmaktır.
Bir şeyi not etmemiz gerekir:
Hem Ak Parti’nin hem cemaatlerin varlığına karşı olan odakların, cemaatleri devlet eliyle tasfiye tecrübeleri vardır. Emniyeti, yargıyı bunun için kolaylıkla kullanmışlardır.
Siyasi partiler ise daha korunaklıdır. Siyasi partiyi tasfiyenin en meşru yolu, seçimde kaybetmelerini sağlamaktır. Gayrı meşru yollar içinde ise darbeler ve uyduruk yargı manipülasyonlarını devreye sokmak vardır. Ama hem darbeler hem de yargı manipülasyonları, her zaman meşruiyyet sorgulamaları ile karşı karşıyadır. Meşruiyet sorgulamasının en önemli sebebi ise halk iradesine karşı devreye sokulmuş olmasıdır.
Ak Parti darbe girişimleri ile karşı karşıya kaldı. Yargı manipülasyonu ile kapatılma tehdidi yaşadı.
Ama tüm bunları, sandıkla, yani halk iradesi ile göğüslemeyi başardı.
Şimdi, Cemaat’le işbirliği yaparak, Ak Parti’nin tabanında çatlama gerçekleştirmek ve onu sandıkta bitirmek hesabı yapılıyor.
Yani zor olanı, Cemaat’le işbirliği yaparak gerçekleştirebileceklerini düşünüyorlar.
Ak Parti iktidardan düştükten sonra ise Cemaat’in tasfiyesi işten bile değildir.
Cemaat, Türkiye’deki belli güç odaklarının o şizofrenik hallerini çok iyi bilir.
Yine Cemaatin, Ak Parti iktidarı döneminde nasıl bir özgür hizmet ortamı bulduğunu biliyor olması lazım.
Farklı güç odaklarının Cemaat’e nasıl bir taahhütte bulunmuş olmaları lazım ki, Cemaat, gönüllülerini, sandığı, onlar lehine dönüştürme sürecine soksun.
Özet:
Cemaatle işbirliği yaparak Ak Parti’yi çökertelim.
Sonra Cemaati bitirmek, bizim için çocuk oyuncağıdır.
Süreci başka türlü okuyan siyaset bilimci varsa beri gelsin.