Hizmet hareketi veya cemaat diye anılan yapı bir süre öncesine kadar toplumsal barışı ve kardeşliği, diyalogu, hoşgörüyü savunan bir hareketti. Hareketin mensupları daima mesihî bir olgunluk içerisinde kendilerine tokat atanlara bile öbür yanaklarını çevirmeyi öngören bir pasifist (barışçı) yaklaşım sergiliyorlardı. Bunun karşılığında toplumun çok farklı kesimlerinden sempati görüyorlardı. Sonra galiba Hocaefendi’nin yurtdışına gitmek zorunda kaldığı tarihten itibaren her şey değişiverdi. Yaklaşık olarak Ergenekon soruşturmalarının başladığı dönemden itibaren ise cemaat “kardeşlik ve hoşgörü” söylemini terk ederek “militan”bir topluluk görünümü kazandı toplumun gözünde.
Bu militan kimliği ilk etapta muhabbetle karşılayanlar da oldu aslında. Çünkü görüldüğü kadarıyla ordu içindeki demokrasi karşıtı yapılanmalara ve bunların sivil hayattaki uzantılarına karşı yalın kılıç bir mücadeleye girişmişti bu hareketin mensupları. Darbecilere karşı başlatılan mücadeleye demokrat kamuoyunun büyük bölümü de destek verdi ama en önde koşanlar onlardı. Üstelik sadece medyadaki görünürlüğüyle değil, iddialara göre emniyet ve yargı içindeki varlığıyla da bu mücadelenin motorunu teşkil etmişti Hareket. Dolayısıyla Ergenekon soruşturmaları belirli bir aşamaya geldikten sonra ortaya çıkmaya başlayan problemlerden de öncelikle cemaat sorumlu tutuldu.
Ergenekon’a karşı mücadele destek görüyordu ama kurunun yanında yaşın da yanmasına itirazı olanlar homurdanmaya başladılar bu süreçte. Özellikle hasta yatağındaki Türkan Saylan’a reva görülen gece yarısı baskını “işin içine intikam hesapları da karıştırılıyor” eleştirilerine yol açtı. Sonradan Fethullah Gülen hareketini hedef alan bir kitap yazan Hanefi Avcı’nın hiç kimseye inandırıcı gelmeyen bir suçlamayla hapse atılması bu algıyı iyice yaygınlaştırdı. Yine Hareketi hedef alan kitaplar yayınlamış olan iki gazetecinin benzer suçlamalarla hapse atılması bardağı taşırdı zaten.
O günlere kadar Ulusalcı-Kemalist kesimin hedefi olan Hizmet hareketine demokrat kesimin ciddi bir bölümü de mesafeli bakmaya başladı. MHP yönetimiyle cemaatin arası zaten epeydir açıktı. Bu arada Ergenekon soruşturmasıyla paralel yürüyen tartışmalı KCK soruşturması Cemaati Kürt kesimiyle de kanlı bıçaklı hale geldi. Ardından Çözüm Süreci’ne yönelik negatif tutumuyla cemaat bu konumunu daha da pekiştirdi.
Fethullah Gülen Hareketi’nin Türkiye’de karşı karşıya kalmadığı neredeyse bir Fenerbahçeliler kalmıştı. Yine “tartışmalı” sıfatıyla anacağımız bir yargı operasyonu neticesinde onlar da “cemaate mesafeli bakar”hale geldiler.
Buradan lafı AK Parti’ye karşı geliştirdikleri politikaya getirmek değil niyetim... Tek bir soru sormak için hatırlatmak istedim bu değişim grafiğini: Herkesin desteğini ve sevgisini kazanan hoşgörü şampiyonluğundan herkesin düşmanlığını celbeden kavgacı bir yapıya dönüşümün rasyonel, yani akılla açıklanabilir bir gerekçesi var mı diye düşünmek gerekmiyor mu?
Bu tabloya bakıp “ne oluyor” diye sormak gerekmiyor mu?
Hizmet hareketini neredeyse ülkedeki herkesle, her kesimle kanlı bıçaklı hale getiren “strateji”yi sorgulamak gerekmiyor mu?
Gülen hareketine gönül verenlere bu sorum...