Camia, içerde “Cemaat” dışarda “The Cemaat” diye nitelenen bir vakıa. Yani “Camia” deyince, iç ve dış boyutu olan bir vakıadan söz ediyoruz.
Bu ikili yapı, ister istemez ikili bir dil kullanmayı gerektiriyor.
İçerde Türkiye’nin Müslüman karakterine uygun bir dili, daha özgün ifadesiyle “dindar” olmayı gerektiriyor. Çünkü ister “Zaten oluşum özü itibariyle dine hizmeti öngörüyor” diye bakılsın, ister “Çünkü oluşumun insan ve para kaynağı dindar toplum kesimlerine bağlı” diye düşünülsün, hatta ister, olay kriminolojik nitelik kazandıktan sonra kendini dindar toplum kesimleri nezdinde savunma amacına yönelik olsun, “İçerde dindarlık” Camia için hayati önem taşıyor. Son zamanlarda bu “Dindarlık” görüntüsünün, karşı tarafı “münafık” ve“Küfür özellikleri ile donanmış” göstermek için ayrı bir tüketim malzemesi haline geldiği gözlemleniyor.
Dışarda ise dini karaktere vurgu bazan sıfırlanacak ölçüde zayıflıyor. Orada “İnsani zeminde diyalog” öne çıkıyor. Geçmişte, şahsen ben, “diyalog”u uluslar arası planda farklı ve çoğu zaman “İslama mesafeli” zeminlerde çalışabilmenin yöntemi olarak gördüm ve eleştirel bakmadım. İslam’a kalbi bağlılığınızı koruyarak, farklı toplumlarla ilişkiyi geliştirebilir, bir zamanda onların İslam’la buluşmasını hedefleyebilirdiniz. Bunu bir “yöntem” olarak kullandığınızın anlaşılması bile, o zeminlerde çalışmanızı zorlaştırabilir düşüncesiyle, kendinizi kamufle etmek için görünüşte hiçbir dindarlık emaresi göstermemeye çalışabilirdiniz. Öyle yıllar geçti ve Camia, “Dinler arası diyalog” söylemi yüzünden içerde yer yer eleştirilse bile, dini gruplarla büyük bir kopuş yaşamadı.
Şu andaki vakıa şöyle:
Camia, içerde, dini grupların büyük desteğini alan bir iktidarla savaşıyor. İçerde, diğer dini gruplarla, eskiden getirdiği problemli ilişki, şimdilerde iktidarla savaşın bir boyutu haline gelmiş durumda. Camia, kendine karşı yürütülen operasyonun herkesi hedef aldığı izlenimini oluşturmak için iktidarla diğer dini grupları da problemli hale getirmeye çalışıyor, ama inandırıcı olamıyor. İktidarla Camia arasında yaşanan problemin “dindarlık”la alakalı olmadığı, aksine Camia’nın paralel iktidar hedefi yüzünden problem çıktığı kanaati çok daha yaygın olarak paylaşılıyor. Bunun sonucu olarak da Camia’nın içerdeki alanı çok ciddi biçimde daralıyor.
Peki dışarda ne oluyor?
Daha önce “Uluslararası boyut” başlıklı yazımda da işaret etitğim gibi, ortada “kendi ülkesiyle sorunlu” bir yapı varsa ve bu yapının uluslar arası uzantıları mevcutsa, her ülkenin bu yapıyı yeniden değerlendirmeye tabi tutması kaçınılmazdır.
Camia’nın bizatihi kendisinin de, kendi ülkesindeki iktidarla savaşının, uluslar arası plana nasıl yansıyacağını hesap etmemesi, değerlendirmemesi mümkün değildir.
Camia, Amerika’da nasıl bir dil kullanacak, Avrupa Birliği platformlarında, Avrupa’daki ayrı ayrı her ülkede, Rusya’da, Çin’de, Afrika’daki şu veya bu ülkede nasıl bir dil kullanılacak?
Bu noktada Camia medyasından yeterli malzeme edinebiliyoruz.
Görüntü şu:
Camia, Ak Parti iktidarı altında Türkiye’nin hiçbir başarıya imza atmasını istemiyor. Özellikle Türkiye’nin Amerika ve diğer Batı ülkeleri ile problemli hale gelmesini isteyen, bekleyen ve politikacı, medya mensubu, hükümet dışı kuruluşlar vs... hangi Batılı aktörden Türkiye’yi suçlayan ne tür açıklama, rapor vs gelmişse, bunun haberini geniş geniş paylaşmaktan büyük sevinç duyan bir medya yönelişi.. Yeter ki birileri Ak Parti iktidarını, Tayyip Erdoğan’ı dövsün... Acaba bu noktada Camia’nın ittifak yapmayacağı bir güç odağı var mı?
“Uluslararası boyut” başlıklı yazımda, böyle bir durumun dış ülkelerin Türkiye’ye karşı politikalarında “kullanılma pozisyonu” oluşturabileceğine işaret etmiştim.
Camia’nın şu andaki diline baktığımızda, uluslar arası odaklarla “İslamcılık karşıtlığı” noktasında iletişim aradığını görebiliyoruz. Batılı odakların, belki onların Ortadoğu’daki uzantılarının, belki Rusya’nın, Çin’in, “tehdit algısı” içine soktukları kanaatinden yola çıkarak, Erdoğan - Davutoğlu çizgisinin “birlikte” vurulabileceğini hesaplıyor. 28 Şubat günlerinde bu tavır “Beni vurma onu vur” tarzında bir yönelişle Erbakan’ı kurban vermek tarzında ete kemiğe bürünmüştü.
Dünyanın bütün İslam karşıtlarına “Tayyip Erdoğan’ı yemek istiyorsanız ben size yardım ederim” mesajı içeren bu tavrın, lafz-ı küfür konusunda üstad olanlara göre hükmü nedir?