Gülen Cemaati’nin devlet içindeki paralel yapılanmayla olan ilişkisinin bir gönül bağı değil piramidal bir hiyerarşi şeklinde olduğunun emarelerini gözlemlemek hiç zor değil. Bunu en başta Cemaat medyasının emniyetteki operasyonlara verdiği orantısız tepkiden ve Yargıtay, HSYK gibi üst yargı ve idari kurumlardaki seçimleri hayat memat meselesi olarak değerlendirmesinden anlıyoruz. Tarihleri boyunca hiçbir zaman, ne sebeple olursa olsun ululemre karşı gelmemiş, 28 Şubat’ta bile en ufak itirazları işitilmemiş bir cemaatten söz ediyoruz.
Başörtüsü eylemlerinde arazi bile olmaz okulun en görünen yerlerinde başka işlerle meşgul olurlardı, ilgili birimlere bakın biz İslamcılarla birlikte hareket etmiyoruz mesajı vermek için. Emir kuluydu onlar, ağabeylerinin, ablalarının, Fethullah Gülen’in gördükleri rüyaya aykırı hareket edecek değillerdi ya.
Geçtiğimiz Pazar günü Mücahit Küçükyılmaz’ın Açık Görüş’te yayınlanan “Rüya ile riya: Ehlisünnet ‘ve’l-cemaat’ olmak” başlıklı yazısı rüya ile amel etmenin cemaat tabanının kontrolü açısından ne kadar ehemmiyetli bir enstrüman olduğunu çok güzel anlatıyordu.
İşte böyle bir yapı iken geç kalmış milliyetçiliğin hoyratlığı gibi geç kalmış aktivizmin absürtlüğüne savrulup emniyet önlerinde yatıp kalkmaya, insanların mahremlerine girerek usulsüz-hukuksuz dinlemeler yaptıkları iddia edilen polisler için nöbet tutmaya başladılar.
Oysa Fethullah Gülen’in “tanımam” demişti o polisler için...
Vekil olacağına hakim ol!
Yargıtay ve HSYK seçimlerinde de sözde bağımsız adayları destekleyip hakim ve savcıları yakın markaja almak ve “nasılsa hükümetin desteklediği liste kaybedecek ona göre” tehdidi savurup hakim ve savcılara ayar verirken görüldüler.
“Cemaatin ne işi var HSYK seçimleriyle” sorusunun bir cevabı yoktu elbette, “hukukun üstünlüğü ve bağımsız yargı” sakızını sündüre sündüre çiğnemekten başkaca savunmaları da...
“Meclis’te 550 milletvekilin olacağına Anayasa Mahkemesi’nde, Yargıtay’da, Danıştay’da, HSYK’da adamın olsun” prensibince örgütlenen Cemaat’in yenilgi üstüne yenilgi aldıktan sonra siyasetin meşru kanallarını kullanmaya başlayacağına dair haberler düşmeye başladı ajanslara. ,
“Tuzluk” tabir edilen milletvekillerinin bir araya geleceği ve bir parti kuracağı 17-25 Aralık darbe girişimlerinin ardından epey süre konuşulmuştu. Onlardan biri olan İdris Bal’ın açıklamasından anlaşılan 2015 seçimlerine kadar teşkilatlanmasını tamamlayacak bir parti hazırlığı söz konusu. Seçimlere daha 8 ay var, kursunlar tabi, iyi olur, hem de çok iyi.
Fethullah Gülen’in demesi 15-20 milyon sempatizanları varmış. Herhalde İdris Bal bu 15-20 milyon sempatizana güvenerek parti kurma işine soyundu. Allah daha çok versin, bir sözümüz yok ancak geçmiş seçim sonuçlarına bakan bu 15-20 milyon insanın nerede ikamet ettiğini merak ediyor doğrusu. Ya mezarlardakileri kaldıracaklar ya da
Mana aleminde çizilen krokiler
Fethullah Gülen’in cemaat tabanını tutabilmek için son zamanlarda sıklaştırdığı vaazlardan ve evliyaullahtan saydıkları Ali Ünal gibi köşe yazarlarının yazılarından anlaşılacağı üzere iyiden iyiye akletme melekelerini rafa kaldırmış durumdalar. Bir ihtimal daha var; herkesi aptal zannediyorlar. Aslında İnsanlar rüyalarını rahmani addedip bununla amel edebilirler, mesele bu araçları kullanarak dünyevi tasarruflarınızın Allah’ın ve peygamberinin onayından geçmiş olduğuna hatta bizzat Allah’ın takdiri olduğuna cemaatinizi inandırmanız.
Fethullah Gülen bunu sadece rüya ile de yapmıyor, çıkartıldığını söylediği “manevi seyahatlerdeki” tecrübelerini aktararak da mesela önceki gün yaptıkları himmetten ötürü cemaatini meleklerin onlara gıpta ettiğine inandırabiliyor. Bir üniversitensin krokisinin mana alemine ait çerçevesi böyle bir seyahatte kendisine sunulunca bu tecrübeyi cemaate aktarmak ve himmeti 5’e 10’a katlamak da kolay oluyor.
Hülasa siyaset rüya, keramet ya da manevi seyahatlerle yürütülecek bir iş değil. Cemaat siyasi parti kuracaksa bunu rasyonel zeminde yapmalı ve işe yüzde 15-20 sempatizanın nerede olduğunu açıklamakla başlamalı.
Haa şunu da hatırlatalım, bundan 1-2 sene önce bütün Türkiye sizin sempatizanınızdı. Sevmeyeniniz bile yaptığımız bazı işleri takdir etmekten geri durmuyordu. Parti işine cemaatinizi bu denli marjinalleştirmeden önce kalkışsaydınız daha iyi ederdiniz.