Gülen Cemaati’nin resmi yayın organlarından Today’s Zaman, daha evvel de söylediğimiz gibi, uluslararası sisteme selam çakıp mesaj göndermeye yarıyor.
Bir süredir AK Parti iktidarından bunalmış bir Türkiye resmi çizdiği dikkat çeken bu gazetenin son günlerdeki imaj çalışması şu yönde: Türkiye’de yolsuzluk ve istibdattan başka kayda değer bir şey yok!
25 Aralık 2013 Çarşamba günü, saat 09:25. Gazetenin internet sitesine girip ana sayfaya bakıyorum. Birinci haber, yüksek hızlı trende yolsuzluk iddiasıyla ilgili... İkinci haber, Cumhurbaşkanı Gül’ün yolsuzluk konusundaki açıklamasıyla ilgili... Üçüncü haber, Avrupa Birliği’nin Başbakan Erdoğan’ı yolsuzluk soruşturmaları konusunda uyarması ile ilgili... Dördüncü haber, yolsuzluk soruşturmalarının yürütüldüğü İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne giremeyen gazetecilerin protestosuyla ilgili... Beşinci haber, yolsuzluk iddialarına atıfta bulunan bir yarışma programı sunucusunun televizyondan kovulmasıyla ilgili... Altıncı haber, yolsuzluk soruşturmaları sürecinde 400 polis memurunun daha görevinden alınmasıyla ilgili... Yedinci haber, muhalefetin “Adı yolsuzluğa karışan bakanlar istifa etsin” talebiyle ilgili... Sekizinci haber, ABD Hükümeti’nin Türkiye Hükümeti’nden yolsuzluk tartışmasına karıştığı iddia edilen Büyükelçi Ricciardone hakkındaki “yanlış haber”in yalanlanmasını istemesiyle ilgili... Dokuzuncu haber, Ricciardone hakkındaki haberin hükümete bağlı bir ekip tarafından “imal edildiği” iddiasıyla ilgili... Bitmiyor, devam ediyor, ama ben yorulup bırakıyorum saymayı.
Türkiye’nin gündeminde yolsuzluk iddiaları varsa, bu iddialar Today’s Zaman’da ve Türkiye’nin diğer İngilizce gazetelerinde de tabii ki yer alacak. Bunda bir problem yok. Problem, gazete vitrininin neredeyse tamamen bu konudaki haberlerle doldurularak, adeta histerik bir şekilde “Görün işte görün şu Türkiye’nin rezilliğini!” diye bas bas bağırılmasında.
Bu bağırtıyı “AKP hükümeti İsrail’le ilişkileri bozdu, Ortadoğu’ya odaklandı, Avrupa Birliği hedefinden uzaklaştı” gibi ‘zarf’larla ve ‘Biz onlar gibi değiliz’ teminatı ile birleştirdiğimizde, şu mesajın verildiğini görüyoruz: ‘AKP iktidarını yıkmaya azimliyiz ve bu yolda sizin hizmetinize de amadeyiz.’
Başbakan Erdoğan, Giresun’daki konuşmasında “Biz istiklâlimizden zerre kadar taviz vermeyiz” dedi, istiklâlimize uzanan elleri kıracaklarını söyledi. Birileri de, “Nereden çıktı şimdi bu istiklâl söylemi?” diye sordu. Nereden çıktığı ortada işte.
Konu istiklâlden açılmışken...
Gülen Cemaati’nin yurtdışındaki okullarını methettiğim birçok yazım var, ama bir yazımda şöyle bir şerh de düşmüştüm:
“Fethullah Gülen Hocaefendi’nin okullarına sempatim olmakla beraber, Afrikalı çocukları ‘İstiklal Marşı’ söylerken görmek yüreğimi sızlatıyor. İstiklal Marşımızın manasını onlara öğretelim, ama İngilizlerin ve Fransızların yaptığı gibi kendi milli marşımızı Afrika halklarının çocuklarına hazırol vaziyette söyletmeyelim. Kendi ülkelerinden önce ve kendi ülkelerinden ziyade bizim ülkemizi sevmelerini istemeyelim onlardan. Hele uluslararası sisteme entegre olmalarını hiç istemeyelim. Onlara Afrika marşları söyletelim, Afrika’nın istiklal türkülerini söyletelim. Bize dayanmayı değil, kendi ayakları üzerinde durmayı ve emperyalistlere meydan okumayı telkin edelim bu çocuklara. Afrikalılar Afrika’yı sevsinler, Afrika’yı yükseltmeye azmetsinler, yeter. Yükselen Afrika demek, emperyalizmin / neo-kolonyalizmin irtifa kaybetmesi demektir. Bizim ve bütün insanlığın bilinçli / bilenmiş bir Afrika’ya ihtiyacı var.” (Afrika Yılı’nın Ardından, Gerçek Hayat 2005)
Ne safmışım!
Afrikalı çocuklara Türkiye’nin İstiklâl Marşı’nı hazırol vaziyette söyletmeyi bırakın da onlara istiklâl davasını anlatın diye çağrıda bulunduğum cemaat liderliği, istiklâl dersine herkesten evvel kendisi muhtaçmış meğer!
***
Son yolsuzluk operasyonlarının şekil ve zamanlamasından mütevellit dehşet rüzgârının yol açtığı korkunç ekonomik kaybı umursamayan, Batı kamuoyunda rezil-kepaze bir Türkiye imajı çizmeyi meslek edinen, haberciliğini Türkiye’nin itibarını sarsacak şekilde itina ile dizayn eden, Türkiye’yi kötülemekten müthiş bir haz duyduğu intibaını uyandıran ve Türkiye düşmanı yabancı şer odaklarıyla iş tutmayı kendine yakıştıran bu zevat, önceki gün 24 TV’de de söylediğim gibi, ya Türkiye’yi sevmiyor ve yahut “Önce Cemaat, sonra Türkiye” anlayışıyla hareket ediyor.