Başbakan Erdoğan Afyonkarahisar kampında ‘Eğer bu ülkeye ihanet edenlerin bir görevden alınıp bir başka yere atanması cadı avıysa, evet biz bu cadı avını yapacağız, bunu da bilin. Nefes aldığım sürece unutmayacak ve affetmeyeceğim.’ dedi ya...
Hatta.
Devlet içindeki bu çeteyi sonuna kadar temizleme konusundaki kararlığını göstermek amacıyla bir de örnek vererek dedi ki:
“Sütün içine karışmış bu pis suyu, gerek kaynatarak gerekirse moleküllerine ayırarak sterilize edeceğiz.”
Ülkemizin güzide aydınları ve pek bir demokrat entelektüelleri Başbakan Erdoğan’ın bu konuşmasından rahatsız olmuşlar!
Birkaç örnek...
PKK’ya ‘silahlarınızı bırakmayın onlar sizin sigortanız’ akılları veren aydınımız Başbakan’ın bu sözlerinin ‘Hukuk filan dinlemem ben, hukuka uymam’ anlamına geldiğini tefsir eden bu aydınımız kamu kurumlarının kılcal damarlarına kadar nüfuz eden, yargı organlarının tüm kararlarını domine eden bu karanlık yapıdan hiç rahatsız olmadı örneğin.
“Cadı avı demek, zulmün ayak sesleri demektir’ sözleriyle rahatsızlığını açıklayan dindar bir siyasetçimizin, tuhaftır ki dini alanı kirleten, insanların dini duygularını hiçe sayan başta kurban olmak üzere ibadetler üzeriden rant elde bu güruhla ilgili bir rahatsızlığı yok
5 N 1 K’yı sadece programına isim yapan aydınımız da ‘Gerçekten bomba bir demeç’ diye yazmış köşesinden.
Bu aydınımız da medya, akademi, sivil toplum örgütleri, ekonomik yapılar başta olmak üzere sivil alanın her noktasını tehdit eden şantajlarla kendi çıkarlarını yürüten, iktidarı muhaberat devletine doğru gitmekle suçlarken Big Brother’a rahmet okutacak asıl muhaberat devletini kuran bu karanlık yapıyı sorun olarak görmüyor.
KPSS sorularını çalarak adamlarını en kritik noktalara getiren, illegal yöntemlerle bu ülkenin Başbakanını dinlemesi, bu ülkenin Dışişleri Bakanlığı makamına sızılması, MİT’in TIR’larının durdurulması ne vahim ne de bomba!
Ama Başbakan Erdoğan’ın ‘Devleti bu çeteden temizleyeceğim.” sözleri ‘bomba’ oluyor.
Bu yapının acilen tasfiye edilmesinin demokrasinin bir görevi olduğu hakikatine gözlerini kapayanlar, demokrasi hukuk dersi vermeye çalışıyorlar.
***
Bu yapı değil miydi? AK Parti iktidarı muhaberat devletine doğru götürüyor ülkeyi diye bağırırken asıl ülkeyi muhaberat devletine dönüştüren?
Ayrıca Başbakan Erdoğan Afyonkarahisar’da farklı bir şey mi söyledi: Hayır.
Erdoğan aylardır seçim kampanyası kapsamında gittiği tüm miting meydanlarında devlet içinde devlet olmaya çalışan bu çeteden hesap soracağını söyledi.
Hatay’da “Dershanelerinden çocuklarınızı alın, bundan sonra bunların yayın organlarını satın almayın.” Ağrı’da “Adı paralel yapı olan birliğimizi bölen bu virüsten 30 Mart’tan sonra kurtulacağız.” Manisa’da “Bunlar dış mihrakların oyuncağı, yaptıkları hainlikler ortada. Bu hainliklerin hesabını soracağız.” dediği arşivlerde kayıtlı. Açın okuyun.
Başbakan Erdoğan’ın ağzından daha paralel çıkmadan meydanları dolduran kalabalıkların yuhalamalarını nasıl unuttunuz?
Sandıktan çıkan yüzde elli Başbakan Erdoğan’a ‘Eyy yeni Türkiye’nin mimarı. Bu ülkeyi vesayetlerden temizleyen, tüm vesayetçi yapıların karşısında korkmadan duran adam, bu yapıya acıma acıma, yoksa acınacak duruma düşeriz. Biz karşımızda artık telefonları dinlenen bir Başbakan görmek istemiyoruz.’ dedi.
Şimdi de gereğini bekliyor.
Bu ülkeyi bu yapıdan temizlemek Başbakan Erdoğan ve iktidarının boynunun borcudur. Elbette bu yapının tasfiyesine yönelik olarak atılan ciddi adımlar da başlayan hukuki bir süreçte var. Ancak toplum daha ciddi adımlar bekliyor.
Elbette Başbakan Erdoğan ‘paralel yapı’yla mücadele konusunda kararlı ancak Erdoğan’la birlikte bu mücadeleyi yürüten kabinesindeki bazı isimler bu süreçte Başbakan kadar cesur hareket etmiyorlar ya da edemiyorlar.
Gülen Medyası ‘cadı avı’ var diye bağırıyorsa bilin ki yıllardır yaptıkları ‘cadı avı’nı arkada kendileri yapmaya devam ediyorlar. Kaldı ki hali hazırda emniyette ve bürokraside ‘paralel’ olmayan isimlerin ‘paralel’ yaftası yiyerek işlerinden edildiği haberleri geliyor.
Madalyonun diğer yüzü de bir yanda hala Pensilvanya’ya boyun eğen siyasetçilerin varlığı diğer yanda da bu mücadeleyi Başbakan adına yürütecek kadroların başbakanın cumhurbaşkanı olması sonrasında arkalarında bu kadar güçlü bir siyasi destek olup olmayacağından emin olmamaları.
Hal böyle olunca bu mücadele de birçok alanda şekli olarak kalıyor. Görevden almalar, çıkar gruplarının dağıtılması vs gibi çalışmalar geçici gibi kalıyor. Sayın Başbakanın bu mücadelenin sağlıklı yürümesi için atması gereken en önemli adım kendisi dışındaki siyasilerin ve bürokratların bu güveni kendilerinde hissetmelerini sağlamak olmalı.
Unutulmamalıdır ki bu mücadele Türkiye’nin geleceğini ipotek altına almak isteyenlere karşı yürütülen bir mücadeledir.
Zorlu bir mücadele ancak zor değil.