Dünyanın her tarafında neredeyse demokrasiyle yönetilen her ülkede sol partiler iktidar alternatifidir. İngiltere, Fransa, Almanya gibi ülkelerde “genellikle” sağ partiler iki üç dönem iktidarda kalır ve iktidar yıpranmasının neticesi olarak yerlerini sol partilere bırakırlar. Sol partilerin iktidarı biraz daha kısa sürer. Bir dönem, bilemedin iki dönem...
Elbette bu dediğimin istisnaları da var. Japonya’da merkez sağ kimlikli bir iktidar 55 yıl hüküm sürdü, sonra bir dönem ara verdikten sonra yeniden yönetime geldi. İskandinav ülkeleri de Avrupa ölçeğinde istisna oluşturuyor. Kıtanın geri kalan kısmında 1960’larda ve 1970’lerde altın dönemlerini yaşayan sol partiler 1980’lerden itibaren giderek etkinliklerini kaybederken kuzey ülkelerinde solun egemenliği daha uzun süre devam etti. Ancak bugünlerde sağın yükselişine tanık olunuyor bu coğrafyada da.
Japonya’daki gibi tek bir parti olmasa da aşağı yukarı Japonya’daki ile aynı tarihten beri Türk seçmeni de hep sağ partilere oy verdi. Belki bizdeki tecrübe de Japonya gibi tek partiyle sürdürülebilirdi. Ama biliyorsunuz askeri darbeler her seferinde iktidardaki sağ partileri ve kadrolarını tasfiye etmiş, bunların yerine başka sağ partiler kurulup yola devam etmiştir...
Buna karşılık Türkiye’nin sol partileri seçim yoluyla ve en azından tek başına hiç iktidara gelemediler. Bunun sebeplerini bulmak Türkiye’deki siyasetçilerin ve akademisyenlerin üzerinde en fazla kafa patlattıkları konuların başında geliyor yıllardır.
Bu konuda benim de paylaştığım açıklama CHP’nin halkın çoğunluğunun sahip olduğu değerlere mesafeli duran elitist yapısıyla ilgili. Dikkat ederseniz solcu partimiz, örnek olarak söylüyorum, İstanbul’un Beşiktaş, Bakırköy, Kadıköy gibi hali vakti yerinde kesimlerin çoğunlukta olduğu ilçelerinde oy alıyor ama Bağcılar, Esenler gibi yoksul bölgelerinden oy alamıyor. Ankara ve İzmir gibi diğer büyük şehirlerde de durum aynı. Türkiye genelinde yüzde on civarında bir seçmen bloğu oluşturan kemikleşmiş Alevi oyları olmasa CHP’nin baraj sorunu yaşaması bile işten değil.
Sol partimizin bu durumunu masaya yatıran uzmanların “çare” olarak söyledikleri iki şey var: Birincisi halkın değerlerine karşı tutumunu değiştirmesi, ikincisi gerçekten sol bir kimlik edinmesi.
Son dönemde parti halkın değerlerine karşı mesafesini azaltma yolunda takdire şayan adımlar atmaya başladı. En azından bu değerlerle uluorta kavga etmekten geri duruyor. Mesela muhalefetini eskisi gibi başörtüsü üzerinden yürütmüyor, hatta kendisi de başörtülü kadınları da içine alan bir topluluk fotoğrafı vermeye çalışıyor. Bu çaba takdir edilmeli çünkü siyasi ayrışmanın dini kimlikler üzerinden gerçekleştirilmesi hepimiz açısından ciddi bir tehlike.
Diğer taraftan siyasetiyle “solda duran” bir parti olmayı başarabilir mi CHP? Burada pek ümit görünmüyor maalesef. Maalesef sözünü sadece CHP için söylemiyorum. Sol bir alternatifin mevcudiyeti Türk demokrasisi için bir gereklilik. Bütün demokrasilerde sağ iktidarlar kalkınma odaklı olduklarından sosyal politikaları ister istemez ihmal ederler, dolayısıyla ekonomik eşitsizliklere, toplumsal ayrımcılıklara karşı siyasi çözümler üretme görevi sol partilere düşer. İki üç dönemde bir sol partiler hükümet kurarak bu alandaki eksikleri tamamlayıcı adımlar atarlar ve sonra çok geçmeden yine görevi sağ partilere devrederler. Türkiye’de bu olmuyor çünkü sol politikaları da sağ partiler üstleniyorlar. Belki de seçmen tabanlarından dolayı. Mesele bugünkü hükümetin sosyal politikaları Avrupa’da ancak sol partilerin uygulayabileceği türden şeyler.
CHP ise işte bu anlamda bir alternatif sol politika önermiyor halka. Bunun lafta da kalmaması somut olarak göstermeleri lazım. Diyeceksiniz ki adamlar yıllardır iktidar yüzü görmediler ki nasıl göstersinler somut olarak. Bunu en kolay yerel yönetimlerde gösterebilirlerdi. CHP’nin elinde birçok belediye var. Bunların hangisinde emekten yana, yoksullarla dayanışmadan yana, kısaca sol denebilecek bir yaklaşım var? Hangisinde bugünkü iktidarın politikalarına “alternatif” sayılabilecek bir yönetim tarzı sergileniyor?
Sol siyasetçilerimiz siyaset yapıyor ama siyaset üretemiyorlar. Siyaseti bırakın kısa vadeli stratejiler bile belirleyemiyorlar. Nasıl olsa hazırı var diye belki. Hazırını cemaat sunuyor kendilerine. Kasetidir, tapesidir, MİT TIR’larıdır, sokak olaylarıdır... Bunlara dayanıp önce hükümeti devirmek sonra da iktidar olmak istiyorlar. Öyle ki başından beri “kumpas” olarak gördükleri Ergenekon davasında yargılanan kişilerin tahliye edilmesi kararına bile itiraz ediyorlar. Cemaatin elini zayıflatır diye herhalde...
CHP gerçek anlamda sol bir siyaset kurmayı başaramıyor ama “sol cemaatçilik” Türkiye’nin yeni fenomeni oluyor...