14 Aralık’ta paralel yapıya karşı başlatılan operasyon nedeniyle Avrupa cephesinden tepkiler geldi. Peki, Avrupa’da sadece Türkiye karşıtı lobiler mi etkili? Cemaat gerçekten güçlü mü?
Öncelikle resmi kurumlardan gelen tepkilerin soru üzerine gelen yanıtlar olduğunun ve AB’nin bir operasyon için Türkiye’yi karşısına almayacağının altını çizeyim. Naçizane görüşüm bu yönde. Tabi, operasyonun gazetecilikle bağlantılı olduğu iddiası Batı’yı harekete geçirdi. Oysa anlatılabilseydi... Gazeteci, olan ya da olması beklenen gelişmeler ile ilgili haber üretir. “Olmayan bir şeyi fabrike edip, uydurma delil üzerinden operasyona çanak hazırlamak gazetecilik faaliyeti değildir” denebilseydi gür bir sesle AB koridorlarında.
Görüşlerine başvurmak üzere aradığım yabancı bir profesörün endişeleri, cemaatin nasıl mahalle baskısı uyguladığının kanıtı. Avrupa’da Türkiye üzerine çalışmalar yapan akademisyen açıkça korkuyordu. Konuşmak istiyor, ancak konuşursa baskıyla karşılaşma endişesi taşıyordu. Hatta dinleniyor olabileceği endişesi de vardı.
Cemaatin uyguladığı baskıyı dile getiren isim ise bir dönem paralel yapının Avrupa yapılanmasına yardımcı olmuş olan bir siyasetçi oldu.
Meryem Kaçar, Belçika’da hem siyaset hem de akademi dünyasında etkili bir isim. Belçika’daki cemaat okullarının açılmasına yardımcı olmuş vaktiyle. Ancak Gezi olayları ile başlayan süreçte cemaatin tutumu, Meryem Kaçar’ı cemaati eleştiren bir noktaya taşımış.
Bu eleştiriler de paralel yapının Meryem Kaçar’a baskı uygulamasını beraberinde getirmiş. Meryem Kaçar bakın bu baskıyı nasıl anlatıyor:
“Türkiye’de yaşananların doğru yansımadığı, objektif olarak anlatılmadığı bir çerçeve var. Türkiye ile ilgili olarak son 2 yıldır bir algı çalışması yapılıyor. Alkol düzenlemesi ile başladı. Gezi olayları ile arttı. Belçika medyasında Türkiye ile ilgili haberlerin Doğan grubunun yayınladığı haberler çerçevesinde olduğunu gördük. Zemin hazırlandı. Cemaat de bu zemini körükledi. Cemaat önemli kişilerle iyi ilişkiler kurdu. Kendi fikirlerini anlattılar. Birden son üç ayda farklı bir algı çalışmasına yöneldiler. “Baskıcı Erdoğan”, “Erdoğan rejimi” gibi. İfadeleri yoğun biçimde kullandılar. Türkiye’nin El Kaide’ye yardım ettiğini iddia ettiler. Kendilerinin ise liberal bir İslamı temsil ettiklerini vurguladılar. Aksi yönde konuştuğumuz ve bunların doğru olmadığını anlattığımız zaman ise sosyal medyadan ve çevreden baskılara maruz kaldık. Tavır alındı.”
Belçika’da önemli bir noktaya gelmiş Türk kökenli bir isme bile bu baskı uygulanıyorsa, kendi halinde bir gurbetçiye nasıl yaklaşılacağı da aslında Meryem Kaçar’ın ve konuşmaktan açıkça korkan akademisyenin sözlerinde gizli.
Peki paralel yapı gerçekten bu derece güçlü mü?
İlk etapta Türkiye ile ilgili bilgi ihtiyacındaki açığı kapatan yegane odak olarak ortaya çıkmasının meyvelerini yiyorlar diyelim ve yapacak çok iş olduğunu not düşelim.
MERYEM KAÇAR KİMDİR?
1969 yılında Eskişehir’de doğan Meryem Kaçar, Gent Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde eğitim görmüş. Kaçar, Belçika Meclisi’nin ilk Türk asıllı üyesi ve Senato’nun ilk yabancı kökenli azası olmuş. İlk Türk asıllı senatör, ilk yabancı kökenli senatör, meslek lisesinden üniversiteye geçen ilk Türk, bir Belçika üniversitesinin yönetim kurulu üyeliğine getirilen ilk Türk olmak gibi pek çok ilklerin altına imzasını atmış. Şu an da Gent Üniversitesi’nin yönetim kurulu üyesi. Türkiye Araştırmalar Merkezi’nin (TAM) kurucusu ve dış ilişkiler sorumlusu. 1998 yılında Gent’te ilk Türk asıllı hukuk mezunu olmayı başaran Kaçar, 1999-2003 yıllarında senatörlük görevinde de bulundu.