Hayırlısıyla bir Teşrîn-i Evvel’e daha muvâsalat eylemek nasîb kılındı; Cenâb-ı Hakk’a Şükürler olsun!!!
Bakalım geride daha kaç teşrînimiz kaldı?
* * *
Efendim, neymiş?
Ahmet Hâkan Harbiye-Taksim arası bir kız arkadaşıyla yolda yürürken “yakalanmış”!!!
Hem de azbuz değil “fenâ yakalanmış” iyi mi?
Ulan Eşşoğlueşşekler!
Ahmet Hâkan’ın, yâhut herhangi bir başka birinin, Beyoğlu’nda veyâ Sıraselviler’de yâhut da Cehennemin dibinde, tek başına ya da bir başkasıyla yürümesinden veyâ oturmasından size ne, a Allâhın hırboları?
Birinin bir yerde biriyle yâhut iki arkadaşıyla oturup kalkmasının haber değeri nedir, a odun kafalılar?
Ha, bakın, Hıyaroğluhıyarlar; eğer Ahmet Hâkan orada yürürken tutup da meselâ önemli bir laf etseydi yâhut yanındakiyle, ne bileyim, saç saça baş başa gelseydi, ya da -Allah muhâfaza!- meselâ mermi yağmuruna filan tutulsaydı, o zaman bunun bir haber değeri olurdu!
Ama yürümüş!
Elinin körü!
Ya bir de durup etrâfına bakınsaymış!!!
Yine verilmiş sadakamız varmış, vallıyi!
Ama kabahat sizlerde değil o pespâyelikleri alıp bir de üstelik fotoğrafla basan editörlerinizde!
Ondan sonra oturup ikide bir zırlamalar:
Câhil Türk Halkı neden gazete okumuyormuş?
Suâl yanlış oysa!
Doğru soru, neden okumuyor değil, neden hâlâ bu kadarcık bile okuyor?
Diyorlar ya, eğitim şart!
* * *
Bir de madalyonun öbür yüzü var:
Hani şu “yakalananların” (!) paniklemesi (!) meselesi...
Sevsinler!!!
Nedense bu herifler ve karılar yıllardır her “yakalanışlarında” paniğe kapılırlar ve “Aman, çekmeyin! Çekmeyin diyorum! Çekmeyin ibneler!!!” şeklinde “protestolarda” bulunurlar!
Neden acıbâ?
Aslında kimse bunları iplemese bunalıma gireceklerdir ama bir pozlar bir pozlar...
“Sakın çekmeyiiiiin!”
Onlar ne olur dışarıda çeksin diye her gün evlerinde çekenler siz değil misiniz?
Gidinin riyâkârları...
* * *
Bu tiplere bir“yuh!” çekmek inanın Onları “yücelten” bir hitâb olur!
“Söylemek istesem gönüldekini,
Cildlere sığmayan bir kitâb olur.”