İşin içinde olanlar, çay üretimiyle ilgili konunun devletin verdiği alım fiyatından çok daha önemli ve karmaşık olduğunun farkında. Bundan ibaret olsa çözümü de nispeten kolay olurdu.
Taze genel başkan olarak Özgür Özel'in Rize'de söyledikleri de meseleyi aslında hiç bilmediğini gösteriyor.
Memleketimin güzel insanları, biraz teklifsiz, biraz coşkulu, ehh biraz da ayağına gelen siyasetçiyi boş çevirmemek adına Özel'e istediğini vermiş.
Dediğim gibi mesele keşke Özgür Özel'in anladığından ibaret olsa.
Çocukluğu çaylıklarda geçmiş, çay toplamak zorunda kalmamak için okumuş birisi olarak yazıyorum bu satırları. Instagram hikayelerinde gördüğünüzden çok daha meşakkatli bir iş anlayacağınız.
Üstelik bundan 20 sene önce ne şimdiki gibi maddi getirisi olan bir işti ne de bugünkü teknolojik kolaylıklar vardı. Çaylıkları önce gübrelemek için, sonra otlarını temizlemek için gezer ve hasada hazır hale getirirsiniz. Güzelliği şudur ki sıcak ve yağış sayesinde üç kere mahsul verir. Yağmurda da toplarsın, sıcakta da toplarsın. Seneden seneye aldığın ürün çok değişmez, bilirsin yani, aşağı yukarı ne kadar çay satacağını.
Ama o çayı ne edip edip toplamak zorundasın, bıraktığın zaman çay bitkisi (tomli) olur sana ağaç. Çay bahçesi olur dikenlik...
Bu sene de tarlayı dinlendireyim deme şansın yok yani. O çay toplanacak!
Bence şu anda çay üreticisinin en büyük problemi bu. Açıklayacağım!
Yaş çayın kilosu geçen sene 11 bin'di. Bu sene olmuş 19 bin. Bundan şikayetçi olan insanlarla biraz derinleştirsen muhabbeti, sana söyleyecekleri şey belli, çalıştıracak adam yok.
Asıl problem işte burada. Yani artık köylü yok köylü!
Perşembenin geleceği çarşambadan belliydi. Bundan 15-20 sene önce bizim annelerimiz, babalarımız kışın gurbette yazın köyünde bu işi kendi emekleriyle kıvırabiliyordu. Kışın bomboş olan köyler yazın şenleniyor, insanlar imece usulüyle birbirlerine günlük vererek çaylarını topluyorlardı.
Kadınlar çay topluyor, erkekler taşıma ve satma işini yapıyordu. İnsan gücü azaldıkça Rize-Trabzon dışından mevsimlik işçi bulmaya başladılar. Bir ara Giresunlu işçiler meşhurdu. Sonra onların ayağı kesildi. Ardından Gürcistan'dan gelenler oldu. Pandemiyle birlikte onların da ayağı kesildi. Geçen sene ve bu sene işçi sıkıntısı artık işin rengini değiştirmiş durumda.
Çay toplayan "orijinal Karadeniz insanı"nın nesli tükeniyor.
Dışarıdan gelen insanı çalıştırmak için de yine çayınızın başında olmanız gerekiyor. Artık bu bile zorlaşmış durumda. Yaş çayın kilo fiyatından çok daha önemli olan konu bu. Fiyatın beğenilmemesinin sebebi de yine bu.
Yaş çayın kilosu 19000. 6 kilo yaş çaydan 1 kilo kuru çay çıkıyor. Bunun tarladan fabrikaya gidişi, işlenmesi, paketlenmesi, market rafına gelmesi aşamalarındaki maliyeti var bir de. Yani topladığımız çayın fiyatıyla içtiğimiz çayın fiyatı arasında bir anormallik var mı yok mu asıl ona bakmalıyız.
Bir diğer kritere bakalım; ortalama bir çay üreticisi senede 10 ila 15 ton arası çay satıyor. Bu da yılda 200 bin ila 300 bin arası bir gelir demek. Aylık bazda asgari ücrete yakın bir gelir. Bununla geçinmek elbette mümkün değil. Fakat Özgür Özel'e istediğini veren çaycı komşularımız da dahil, kimse sadece çaydan geçinmiyor. Bunu da herkes biliyor. Çay artık üretici için dalında kalmasın diye mecburen topladığı bir şeye dönüşmüş durumda. İşçiye vereceği para da gözünde büyüyor. Çünkü gerçekten geriye pek de bir şey kalmıyor.
Kimse artık çayını kendi toplamıyor, dolayısıyla devlet şu anda, çay üreticisine gelir olsun diye değil çay dalında kalmasın diye o parayı veriyor.
Dolayısıyla meseleye devletin bu gözle bakması lazım; çay üretmeye devam edecek miyiz etmeyecek miyiz?
Zira artık kimse kendi bahçesiyle ilgilenemiyor. Zaten kimse artık sadece onunla geçim yapmıyor. Yaş çay alım fiyatını düşük bulanın asıl derdi, o parayı işçiye vermek zorunda kalması. Oysa bir zamanlar mayıs ayında toplanan çayın ücretini devlet bir sene sonra ancak verirdi. O vakitler çay toplamak da satmak da sattığın çayın parasını almak da çok güçtü. Şimdi her şey bollaştı lakin emek azaldı. Azaldıkça da pahalandı.
Bu tafsilatlı bilgiyi neden verdim? Vaktiyle çay topladığım, çay taşıdığım, "Anne yeter artık çok yoruldum, eve gidelim" diye yalvardığım çay bahçelerimizi bugün artık yeter ki dalında kalmasın toplayacak birine vermek durumunda kaldık. Böyle çok kişi var, kendi toplayamıyor, işçi bulamıyor, bulsa bile elinde çok az para kalıyor. Dolayısıyla işe sahip çıkacak birini bulan bedavaya çaylığını veriyor.
Kaçak çay tabir ettiğimiz çayın 5-10 yıl içinde yerli çayın yerini almasını istemiyorsak bu işe başka türlü çözüm bulmak zorundayız.