Son Bond filmi Skyfall ile İstanbul’da geçen ajan filmleri bu dönemde tavan yaptı. Hollywood bu kente 60’lı yıllarda da gözünü dikmişti. Peki ama ajanlar neden yine burada?
HOLLYWOOD endüstrisi ABD’nin dünya politikalarını dikte ettirdiği en büyük propaganda aracı. Bu anlamda son dönem filmlere baktığımızda İstanbul’da daha önce olmadığı kadar film çekildiğini görüyoruz. Son olarak James Bond filmi Skyfall vizyona girdi. 2009’da Clive Owen ve Naomi Watts’ın oynadığı The International, 2011’de Oscar adayı Gary Oldman ve Colin Firth’ün Tinker Tailor Soldier Spy: Köstebek’i, 2012’de ise sırasıyla Liam Neeson’ın Taken 2, Daniel Craig’in Skyfall’unu seyrettik. Önümüzdeki ay da George Cloney’nin yapımcısı olduğu, Ben Affleck’in yönetip oynadığı Argo’yu seyredeceğiz. Aralık ayında ise Vigo Mortensen ve Kirsten Dunst’ın başrolünü oynadığı Two Faces of January (Ocak Ayının İki Yüzü) filminin çekimleri Fatih’te yapılacak. Başrollerinde Angelina Jolie ve Pierce Brosnan’ın yer alacağı The Topkapi Affair çekilmek için sırada bekliyor.
Bu şehir gerçekten böyle mi?
Böylesi bir yoğunluk en son 60’larda yaşanmıştı. 1963’te Rusya’dan Sevgilerle, 1964’te Topkapı, 1969’da Proximus çekilmiş. Üstüne 1961’de çekilen Ten Ten ve Altın Post, 1974’te Doğu Ekspresinde Cinayet’i de eklersek Hollywood’un o zamanlar da aynı ilgiyi gösterdiğini anlarız. Peki bu kadar filmin 60’larda ve günümüzde çekilmesi bir rastlantı mı? Günümüzde bu kadar film çekilmesinin en büyük sebeplerinden birinin de 11 Eylül sonrası değişen konjonktürün yansıması olarak Ortadoğu ve Müslüman coğrafyasının önem kazanması olarak görebiliriz. 60’larda Soğuk Savaş’ın en hızlı zamanlarıydı. Sovyetler’in yanı başındaki ülkemiz doğal olarak casusların savaş alanı olarak düşünüldü ve Hollywood tarafından kullanıldı. Bunun yanında Batı için sınırdaki ülkemiz egzotik bir havaya da sahip. Eğer farklı bir casus filmi çekecekseniz plato olarak Türkiye’den iyisi bulunmazdı. Onların gözünde doğal olarak egzotik bir ülkeyiz. Zaten onun için gerçeğin dışında ‘ortamlar’ yaratıyorlar. Bunların son örneği de Taken 2. Filmdeki sahnelere baktığımız zaman İstanbul değil Bağdat’ta geziniyorsunuz sanırsınız. Çünkü İstanbul’un gerçeği onların vermek istediği havayla uyuşmuyor.
Demokrasiye açılan kapı
Hollywood bütün bu yaptıklarıyla iki amacı hedefliyor. Birincisi kendi nüfusuna Türkiye’yi sempatik kılmak istiyorlar. Sonuçta bir işbirliği söz konusu. İkincisi ise dünyanın diğer ülkelerine mesaj veriyorlar. Bunlar kaba bir bakışla iyi niyetli hareketler olarak yorumlanabilir. Ama bizim gerçeğimize doğru mu bakıyorlar veya böyle bir dertleri var mı tartışma götürür. Batılı’nın Doğu’ya bakışındaki oryantalizmin etkileri sonuna kadar görülüyor.
Klasik Avrupalı izleyicinin kafasındaki imgeleri destekleyebilmek için olmayan herşeyi kullanabiliyorlar. Deve de koyarlar filme, çadır da kurdururlar İstanbul’un ortasına. Tabii aşağıdaki filmlerin hepsinin casus filmi olması da başka bir gösterge. Burada biraz dönüp kendimize bakmamız gerekiyor. Ülke dışında ‘casusların cirit attığı bir ülke’ imajı bize garip geliyor ama durup düşündüğümüzde 1980’lerde ve 90’larda İranlı ajanların yaptığı suikastleri, Çeçen milislerin eylemlerini, ABD ve MOSSAD ajanlarının hikayelerini hatırlıyoruz. Böyle olunca Hollywood’un bu gözlemine çok da ses çıkaramıyoruz.
From Russia With Love/ Rusya’dan Sevgilerle (1963)
James Bond rolünde ilk film Dr. No’da olduğu gibi yine Sean Connery var. Filmin büyük bir kısmı İstanbul’da geçiyor, ayrıca bir zamanların ünlü treni Orient Express de filmin geçtiği mekanlardan biri.
Tintin et le mystère de la Toison d’Or/ Tenten ve Altın Post (1961)
Belçikalı çizer Hergé’in ünlü çizgi kahramanı Tenten (Tintin) filmini Jean-Jacques Vierne yönetmişti. Başrollerinde Jean-Pierre Talbot ve Georges Wilson’ın oynadıkları bu filmin büyük bir bölümü Türkiye’de geçiyor.
Taken 2/ Takip İstanbul (2012)
96 Saat (Taken)’in devamı olan Taken 2’nin merkezinde de yine bir kaçırılma olayı var. İlk filmde Liam Neeson’ın kızını kaçıran ve yine Neeson tarafından öldürülen çete elemanlarından birinin babası, bu sefer intikam için Neeson’ın İstanbul’da tatil yapan karısını kaçırıyor.
Altın Yumruk istanbul’da/ The Accidental (2000)
JackIe Chan’in başrolünde oynadığı, İstanbul’da çevrilen aksiyon filmi. Hong Kong’da egzersiz aletleri satan Buck, hayatının monotonluğundan sıkılmıştır. Mağazada şüphelendiği iki adamı takip ederken kendini İstanbul’da maceranın, mafyanın ve olayların ortasında bulur.
The World is not Enough/ Dünya Yetmez (1999)
İkinci bir ‘Rusya’dan Sevgilerle’ benzeri bir film olan emekli Bond (P. Brosnan), petrol boru hattı meselesiyle çıkan karmaşayı düzeltirken, İstanbul’u da büyük bir nükleer felaketten kurtarır.
Topkapı (1964)
Filmin yönetmeni Jules Dassin. Ege Ernart, Senih Orkan ve Danyal Topatan gibi Türk sinemasından oyuncuların da yer aldığı filmde, bir çetenin Topkapı Sarayı Müzesi’nden kıymetli bir hançeri çalmak üzere geliştirdikleri zekice soygun planını uygulamaya koyulurken, onların suikastçı olduklarını düşünen Türk istihbaratı ile aralarındaki kedi fare oyunu anlatılıyor.
Skyfall (2012)
Sam Mendes’in yönettiği ve Daniel Craig, Javier Bardem, Ralph Fiennes, Naomie Harris’in oynadığı filmde Bond’un sadakati sınanıyor. MI6 saldırıya uğrayınca 007’nin tehdidi bulup yok etmesi gerekecektir. Craig’in bütün Bond filmleri iyi birer casus filmi ama Craig’den Bond olmaz. Onda ne Sean Connery’nin ne de Roger Moore’un karizması ve espritüel gücü yok.
Argo (2012)
George Clooney’nin yapımcılarından olduğu filmin yönetmeni ve başrol oyuncusu Ben Affleck. Gerçek olaylara dayanan Argo altı Amerikalıyı kurtarmak için düzenlenen, İran rehine krizinin sahne arkasında ortaya çıkan ve halkın yıllar sonra öğrendiği gizli bir operasyonu anlatıyor.
Murder on the Orient Express/ Doğu Ekspresi’nde Cinayet (1974)
SIdney Lumet’in yönettiği Ingrid Bergman ve Sean Connery gibi birçok ünlü yıldızın filmin açılış sahneleri, Sirkeci Garı ve Beyoğlu’nda Pera Palas Otel’in lobisinde çekilmişti. Agatha Christie’nin aynı adlı eserinden uyarlanan filmde, karizmatik dedektif Hercul Poirot, İstanbul’dan Paris’e hareket eden trendeki cinayeti çözmeye çalışır.
Paroxismus (1969)
1969 yılından Venus in Furs adıyla da bilinen tribal bir Jesus Franco filmi. Klaus Kinski’nin başrolünde oynadığı film, bir vampir hikayesinin peşinde İstanbul ve Rio’ya kadar gidiyor.
Tinker Tailor Soldier Spy: Köstebek (2011)
Tomas Alfredson’un yönettiği ve Gary Oldman, Tom Hardy, Colin Firth ile John Hurt’un oynadığı filmde yıl 1973. “Sirk” kod adlı İngiliz ajanı bir yandan diğer ülkelerin casusluk girişimlerine ayak uydurmaya bir yandan da ülkesinin güvenliğini sağlamaya çalışıyor.
Uluslararası/ The International (2009)
Tom Tykwer’ın yönettiği ve Clive Owen, Naomi Watts’ın oynadığı filmde Lois Sallinger adlı bir Interpol ajanı, kirli işler çeviren bir bankanın peşine düşer.