Türküsü bile var aslında. Sel, taşkın gibi olaylar o kadar sık yaşanıyor ki Karadeniz’de. Türkülerin bile afeti anlatması ondan... Çünkü afetler hayatın bir parçası. İstesek de istemesek de yaşanıyor. Kimi ucuz atlatılıyor, kimi ise çok pahalı, hele can pahasına olanlardan bahsetmeye yürek pek dayanmıyor. Sadece keşke dedirtiyor insana, keşke böyle sonuçlanmasaydı...
Keşkeler insanın öğrenmesini sağlar aslında ama tabii ki keşke dedikten sonra kayıpları geri getirmek mümkün değil. Basit bir keşke sadece bir sonraki tecrübenizde aynı hataları yapmanızı engelleyebilir, o da bir sonraki için gerekli önlemi alırsanız eğer.
Hafta başından beri 24 Haber’de hava durumu yayınlarımın hepsinde söylemiştim; ‘Karadeniz’de sel olabilir aman dikkat!’ diye. Can kayıplarına sebep olma ihtimalinden bile bahsetmiştim şiddetli yağışın. Sadece ben de değil, Devlet Meteoroloji İşleri de tüm hafta uyarılar yayınladı. Tüm uyarılar aynı sonucun yaşanma ihtimalinin altını çiziyorken ölümün göz göre gelmesi gerçekten çok üzücü.
AFET SADECE DEPREM DEĞİL
“Afete hazır mısınız?” sorusuna evet cevabı verebilmesinin sırrı sadece depreme karşı önlem almaktan geçmiyor maalesef. ‘Türkiye deprem ülkesi’ klişelerinin yerini, “Türkiye bir afet ülkesidir” sözü almalı ve afet ile kastedilen kavram tam anlamıyla açıklanmalı, tanımlanmalı, yasada tüm kurum yönetmeliklerinde tam olarak tarif edilmeli. Mesela ‘Yaşadığınız ev ya da gün içinde zaman geçirdiğiniz ortamlar afetlere ne kadar hazır?’ sorusunu kendinize hiç sordunuz mu? Ya da bir afet durumunda ne yapmanız gerektiği hakkında en ufak bir fikriniz var mı? Ya da daha açık sorayım afet deyince aklınıza ne geliyor? Sel, heyelan, kuraklık, hortum, fırtına, sıcak-soğuk hava dalgaları, deprem, tsunami, yıldırım, yanardağ patlaması, toprak kayması, toz-kum-kar fırtınaları, yer çökmesi, sis, orman yangını, çığ, deniz ve göl suyu seviye değişimi, dolu, don, salgın hastalıklar, çeşitli böcek istilaları... Hepsi birer doğal afet. Bu afet türleri ülkemizde sıklıkla yaşanıyor ve maalesef hala çok ciddi kayıplara neden olabiliyor. Fakat nedense afetlere karşı önlem almak bir yana, afetin tanımından bile haberdar değiliz ne yazık ki.
Elbette gideni geri getirmek mümkün değil fakat doğal ve insan kaynaklı afetlerde zararı minimuma indirmek, kayıpları azaltmak mümkün. Yeter ki bu bilinç seviyesine ulaşalım, “4-5 yılda bir kez oluyor, ona göre ev mi yaparım ben” demeyelim. Afet, maalesef affetmiyor. Önümüzdeki yıllarda da afetler yaşanacak. Ve maalesef Türkiye pek çok doğal afetin yaşanma potansiyeli olan bir ülke. Ülkenin neresinde yaşıyoruz, nasıl risklerle karşı karşıya kalabiliriz, bunları bilmemiz gerekiyor. Olası risklere karşı nasıl çözümler getirilmeli, “Bireysel olarak afetten önce, afet anında ve afetten sonra neler yapmalıyız?” sorularının cevaplarını biliyor olmalıyız.
YÖNETMELİK ŞART
Her konuda önceliğin afetlere ve afet yönetimine verilmesi gibi, yatırımlar konusunda da öncelikler kesinlikle değişmeli. Yaşam alanlarında estetikten önce afetlere dayanıklılık incelenmeli, tüm afetlere karşı yönetmelik hazırlanmalı ve tüm yapıların bu yönetmeliğe uygunluğu zorunlu hale getirilmeli. Ev satın alırken, deprem yönetmeliğine uygun olup uymadığı değil, olası tüm afetlere ne kadar dayanıklı olduğu hesap edilmeli, değerlendirilmeli ve daha sonra yatırım yapılmalı. Dere yatağında evi olan biri, hele de bodrum katı ya da giriş katında yaşıyorsa şiddetli yağış uyarısı yapıldığında, ailesini ve önem verdiği eşyaları evinden daha güvenli alanlara taşımalı. Meteorolojik uyarıları her gün takip etmeli, tahminlerin tutarsızlığı durumunda (ki yılda 5-6 kez tutmama ihtimali var) yılmamalı, aldığı tedbirlerle ilgili pişmanlık yaşamamalı, tedbirli olmanın öneminin farkına varmalı.