Milat dizisinde Burcu Kara’nın telefonu yanlışlıkla yayınlanmış. Olmaması lazım ama olur böyle şeyler diyelim. İşin garibi ekranda yayınlanan numaraya binlerce çağrı gelmesi. İnsanların başka işi gücü yok mu diyeceksiniz ama demeyin.
Bu nasıl bir dert iyi bilirim. 8-9 yıl önce Asuman Krause’nin ekip arkadaşlarından biri bir yayında sabit hat numarası vermiş ve maalesef o numara benim cep telefonumla aynıymış. Anam, anam, sabahın saat 5’inde arayan da gördüm gecenin yarısında da...
Gelen tüm çağrılarda aynı cümleyi duydum: “Asuman Hanımla görüşebilir miyiz?” İlk başlarda izah etmeye çalışıyordum sonra çıldırıp “yanlış numara kardeşim yanlış” diye bağırdığım zamanlar olduğunu da hatırlıyorum.
Çoğu kişi bilmez Burcu Kara, Kanal D’de muhabirlik ve sonra spikerlik yaparak medya dünyasına adım attı, o zamandan beri tanır ve çok severim Burcu’yu. Eğer telefonun yanlışlıkla yayınlandığı haberi piyasaya düşmesi 3-4 ay içinde aramalar kesilirdi. Ancak bu haberle beraber artık gerçekten Burcu Kara’nın cep telefon numarasına sahip olduğunu anlayanlar var ve o numaradan artık hayır gelmez. İyisi mi sen yeni bir numara al Burcu...
Bir başka Demirel...
Vefat ettiği zaman yayınlanacak belgeseller çok uzun zaman önce yapılmıştı aslında. Yine de ek yapılacak bölümler vardır ve elbet son röporajlar. Birand rahmetli olduğunda ekrana gelen son program Kanal D Genç Bakış’tı.
Demirel de son röportajınıyine Genç Bakış’a vermişti, ekranda bol bol dönecektir nasılsa... Siyaseten Demirel için iyi ve kötü bir sürü cümle kurulabilir hepsi de haklı olabilir. Ancak az bilinen bir başka Demirel portresinden söz edeyim... Eşi Nazmiye Demirel’in hastalığının ilerlediği dönemde gelen akşam davetlerine tek bir şartla katılırdı Süleyman Bey, o da önce eşini uyuması ve sonra programa katılması. Nereden biliyorsun diyeceksiniz, 12 Eylül filminin galasından biliyorum diyeceğim. Ankara galasına katılması gündeme geldiğinde Demirel bu durumu söylemiş, gala saati de ona göre ayarlanmıştı. Ölmeden yapılan ölüm belgesellerine ve yazı dizilerine her zaman karşı oldum.
Ecevit öldüğünde Sabah Gazetesi’nde yayınlanan diziyi ben yazmıştım. İlk bölüm, ikinci bölüm tamamdı, Ecevit hastanede yatıyor ve artık dönüş umudu yok deniyordu. Yine de son bölümü yazamamıştım. Sonra Ecevit’in ölüm haberi geldi, son bölümü ertesi güne kadar sabahlayarak bitirdim.
Birisi ölmeden ölünce yayınlarız diye belgeselini yapma fikri bana hep ters gelir. O yüzden belgeselleri de yazmayacağım bu köşede. İnsan ne yazmayacağını yazar mı?
Yazar zira ölmeden yapılan belgeseller bana Vahşi Batı’da kurbanın ölmesini bekleyen akbabaları hatırlatıyor her zaman...