Önce “büyük uzlaşma”ya bakalım. Altı boş bir söylem bu.
Öncelikle CHP’nin Meclis kadrosunda uzlaşma sağlanabilmiş değil. Meclis kadrosundaki uzlaşmazlığın tabanda da çok derin biçimde yaşandığı özellikle Ege cenahından gelen seslerde açık seçik görülüyor.
Büyük uzlaşma denen şey, CHP ile MHP’nin tepe kadrolarının uzlaşmasından ibaret. Bu birlikteliğe Saadet ve BBP’nin katıldığına dair bir işaret yok, BDP -HDP ve İP’in katılmadığı ise belli. Artı BDP-HDP eksenindeki Kürt oyların Erdoğan’dan yana olacağını tahmin etmek zor değil.
Kılıçdaroğlu’nun temas kurduğu sanatçı vs taifesi ise resmen şok yaşıyor.
Aleviler adına yapılan açıklamalarda da İhsanoğlu’na tavır var.
MHP tabanının, Erdoğan - İhsanoğlu tercihinde nasıl davranacağı, özellikle CHP ile paralel duruşun mesela Orta Anadolu’daki MHP çevrelerinde nasıl karşılanacağı henüz meçhul. Ben oradaki eğilimin hiç de CHP ile paralel olacağı kanaatinde değilim.
Gelelim Cumhurbaşkanı profiline yönelik beklentilere. CHP ve MHP ile o paralelde duran medya çevrelerinin kurguladığı propaganda çerçevesi, Erdoğan’ın “Etkin cumhurbaşkanı” söyleminden yola çıkıp “gerilim potansiyeli”ne vurgu yapmak, buna karşılık İhsanoğlu’nun “Ağır Abi” hüviyetinden yola çıkıp “saygınlık” beklentisini oya çevirmek. Bunlar, söylem planında çok garip gelmiyor, üstelik gönül alıcı bir mahiyet taşıyor.
Ama...
İşin bir de realitesi var.
Şöyle düşünebiliriz: İktidarda, İhsanoğlu’nu Çankaya’ya aday gösteren CHP-MHP kadrosu bulunsa, Cumhurbaşkanı’nın “etkinlik iddiası olmayan” birisini tercih etmelerini anlamak mümkün.
Ama ya İhsanoğlu’nun Çankaya’ya çıktığı durumda, iktidarda yine Ak Parti olacaksa, o zaman da Çankaya’nın etkinlikten uzak olmasını tercih ederler miydi? Yoksa orada mesela Sezer rolünde “Ana muhalefet” rolü üstlenen birisini mi bulmak isterlerdi? Muhalefetin zaman zaman Cumhurbaşkanı Gül içinden bile “muhalefet damarı” üretmeye çalıştıklarını bilmiyor muyuz?
Çankaya’ya çıkan insan, bir şekilde Anayasa’da mevcut bulunan yetkilerini işlevsel hale getirmek isteyecek. Bu da, bir biçimde iktidarda - muhalefette olan partilerle ilişkisini pozitif-negatif nitelikte etkilecek. Oradaki mesele, iktidardaki kadrolarla uyum noktasında odaklaşıyor. Tayyip Bey Cumhurbaşkanı olduğunda içinden geldiği partinin Başbakanı ile problem yaşayabileceğinden bile söz edilebiliyorsa, farklı partilerin, hele “halk oyu ile seçilmiş” adayları ile ilişkiler, çok daha problemli olacaktır.
Şu sıralar bana en çok “CHP’den ikinci bir aday çıkar mı?” ile “İhsanoğlu adaylıktan vazgeçer mi?” soruları soruluyor.
Ortada çok net bir “doku uyuşmazlığı” sorunu bulunduğu kesin. Burada İhsanoğlu’nun CHP adayı haline gelmesi de, onun adına bir kişilik sorunu olarak ortaya çıkıyor, CHP’nin sırf “Erdoğan karşıtlığı”nı, Çankaya’ya çıkış gerekçesi haline getirmesi ve bunun için ortaya “ilkesiz bir parti” hüviyeti koyması da “siyasal omurgasızlık” halinde CHP’nin hanesine yazılıyor. CHP, bu noktaya geldikten sonra eğer köklü bir kimlik özeleştirisi yapacak ve ona göre bir dönüşüm geçirecekse, mesele yok. Ondan sonra dönüşümün nasıl bir siyasal istikamet izleyeceği ve bunun CHP dünyasında ne tür gelişmelere yol açacağı değerlendirilir.
Doğrusu Çankaya seçimleri Türkiye’yi çok ilginç bir noktaya getirmiş bulunuyor.
Ben diyorum, Türkiye normalini bulma yolunda ilerliyor. İhsanoğlu’na ne kadar Kemalist muhitlere pazarlama anlamında bir takım özellikler giydirilmek istenirse istensin, ve İhsanoğlu ne kadar bu profilin içinde yabancılama yaşamıyor görüntüsü sergilemek isterse istesin, İhsanoğlu, toplumun “muhafazakar damarı”na hitap etmek üzere CHP tarafından aday gösterilmiştir. Onun için CHP’nin adayı Rıza Türmen, Orhan Pamuk, Yaşar Kemal ya da Baykal değildir. Kılıçdaroğlu’nun Diyarbakır’da “Biz 1930’ların CHP’si değiliz” söylediklerine bakılırsa CHP bir “geçmiş bagajı”ndan kurtulmak istemektedir. Bir metamorfoz zaruretinin idraki demekse bu, tarihsel sapmanın düzeltilmesi yoluna girme anlamı taşır.
Kılıçdaroğlu bu idrakle mi hareket ediyor, bu metamorfozun CHP’deki karşılığı ne olur, böyle bir metamorfozla CHP ortada kalır mı, içinden başka başka particikler mi çıkar, bunların hepsi ihtimal dahilindedir.
İhsanoğlu ismi Kılıçdaroğlu’nun eline MHP tarafından verilmişse, gerçekten tahrip gücü çok yüksek bir bomba verildiği kesin gibi görünüyor.