Bir 18 Mart gününü daha geride bıraktık. Çanakkale'nin dağlarına; "Çanakkale Geçilmez" yazdıran şehit dedelerimizden Allah binlerce kere razı olsun, makamlarını yüceltsin... Öyle zannederim ki, hemen her evin Çanakkale'ye has dilden dile anlatılan bir hikâyesi vardır. Şehit dedemiz Çakır Hüseyin Çavuş ve arkadaşlarının hatırası, bir 18 Mart'ta daha, bizlere nice ibretler, hakikatler bahşediyor. Hepsini selamlıyoruz, ruhları şad olsun.
Bu 18 Mart'ın Ramazan ayına denk gelmesi, kalplerimizi şehadet bahsiyle daha ilintili hale getiriyor kuşkusuz. Çünkü kalp inceldikçe anlayabilir ancak fedayı... Neyi feda ettiniz hayatınızda? Niçin feda ettiniz? Onlar gencecik yaşta hayatlarını feda ettiler, aziz bildikleri Allah, Peygamber, ümmet, millet, namus, şeref, hürriyet adına... Masumiyeti, şehadet kadar açıklayabilecek başka bir kelime var mı?
Çanakkale Savaşı, Osmanlı milleti için "cihad-ı umumi" anlayışıyla karşılandığından her bölgeden, her yöreden mücahitler, Çanakkale Cephesine gitmişlerdi. Ümmetin birlik beraberliğe dair bu tavizsiz anlayışı, tevhit ahlakıyla yetişmiş nesiller için bir ahde vefa örneğiydi...
Bu ahde vefa örneğinin hanım kahramanlarından bahsederek ümmetin her kesiminin Çanakkale Savaşı'nda çarpıştığını gelin hep birlikte hatırlayalım...
Gora'dan kalkıp Çanakkale savaşına katılan Zeynep Mido Çavuş, savaşın kadın kahramanlarından birisidir mesela... Kosova'dan gelen gönüllüler arasında yer alan Zeynep Mido Çavuş, ülkesinde 12 yaşındayken onbaşılık namını kazanmış, Çanakkale'de çavuş olmuş bir keskin nişancıdır. Çanakkale Savaşı'na, Gora-Dragaş'tan katılanların anlattıklarına göre, biri Gora'dan olmak üzere, Kosova'dan tam sekiz tabur savaşa katılmıştır. Çanakkale Savaşı'nda, sadece erkeklerin değil, kadınların da yer almış olması, bu savaşın aslında tam anlamıyla bir vatan savunması şeklinde verildiğinin en önemli örneklerindendir. Zeynep Mido Çavuş, savaşa bekâr olarak katılmış ve gelinlik çağında şehit düşen genç bir hanımdır.
Şehadet şerbetini içen hanımlar için kuşkusuz büyük bir şereftir bu durum ve her birimiz için de çok değerli bir miras ve vasiyettir. Bu ülke bizlere "ana yadigârı"dır...
Çanakkale Savaşı'nın kadın kahramanlarından bir diğeri ise, vefat edinceye kadar "mücahide" lakabıyla çağrılmış olan Hatice Hanım'dır. Mücahide Hatice Hanım, 1926'da Zafer-i Milli gazetesine verdiği bir mülakatında şunları söylemiştir: "İzmir'in Nif kazasının, Ahmetli köyünden Hacı Halilzâdelerdenim. Babam merhum Mehmet Efendi'dir. Çanakkale Anafartalar'da 56. fırkada silahımla muharebelere iştirak ettim. Adım Ahmet idi. Benim kadın olduğumu kimse bilmiyordu. Şarapnel ve kurşunlarla dokuz yerimden yaralandım. Milli muharebelerimize gönüllü iştirak ettim..."
Anzak Er J.C Davis hatıratında şunları yazmıştır: "Vurulduğum 15 Mayıs 1915 günü, keskin nişancı olan bir Türk kızı ağaçların arasına pusu kurmuş, savaşıyordu. Gün boyu ateş etti, çok sayıda adamımızı vurdu, lakin gün batımına doğru kendisi de vuruldu, yanına varıp baktığımızda, genç kızın bedeninde 54 kurşun yarası olduğunu gördük..."
Anzakların yazdığı asker mektuplarında ve günlüklerinde bahsedilen, kendilerini yeşile boyamış ve ağaçların arasına kamufle olmuş keskin nişancı Tük kadınları, dikkat çekicidir.
The Times gazetesine konuşan bir muharip, Çanakkale'nin her karışının kadınlar tarafından cepheye dönüştürüldüğünden söz etmiş, evlere, sokaklara, ağıllara gizlenen nişancı kadınların kendilerini çok zorladıklarından bahsetmiştir.
Çanakkale'nin kadın savaşçılarından "İvrindi'li Mehmetçik" namlı şehidimizin hayatı da ibretlik hikâyelerdendir. Subaylar, köylere varıp, cephede savaşacak gençleri toplarken, bir gün bakarlar ki köylerde savaşa gönderecek kalmamış, köy muhtarı subaylara söz verir, size yarın 20 genç bulup getireceğim der... Takdir-i ilahi, o gece bulduğu gençlerden birisi vefat edince muhtar subaylara ne diyeceğini düşünürken, vefat eden çocuğun kız kardeşi, "ben ağabeyimin yerine geçerim" der. Saçları kesilir, asker urbası giydirilir, "İvrindili Mehmetçik" Çanakkale cephesinde savaşan mücahitler arasındadır. Savaş sonrası, onu Gazze Cephesi'ne yollarlar. Gazze Cephesi'nde şehit düşer, mezar taşına; "İvrindili Mehmetçik" diye yazılır...
Hemşire Safiye Hüseyin, hemşirelik tarihinin öncülerindendir. Balkan Harbinden başlayarak, Çanakkale'de ve 1. Dünya Savaşı'nda top güllelerinin altında yaralılara şifa ve esenlik dağıtmıştır. Çanakkale Savası başladığında gönüllü̈ olarak Reşit Paşa Hastane Gemisi'nde baş hastabakıcı olarak görev yapmıştır. Gemiye sürekli yaralı taşınmakta, gemi dolunca da yaralılar Hilal-i Ahmer hastanelerine getirilmektedir. Çanakkale Savaşlarını Safiye Hüseyin şöyle anlatmıştı: "... Çanakkale'de uzun müddet kaldım. Çanakkale'de savaş başladığında Alman Salibiahmer (Alman Kızılhaçı) ile bizim Hilal-i Ahmer Cemiyeti birleşmiş, Reşit Paşa vapurunu hastane gemisi yapmıştık. Ben bu geminin hastabakıcısı olmuştum."
Sadece bu değerli hanımlardan ibaret değildir elbette mücahideler ordusu... Şehit ve gaziler için yardım toplayan, yaralıların bakımlarını gönüllü olarak üstlenen, cephelere tıbbi destek, ilaç, asker yedeği (giyim-kuşam-ayakkabı ihtiyacı) sağlayan kadın teşkilatları da verdiğimiz tüm bağımsızlık savaşlarında âdeta yardım melekleri gibi çalışmışlardır...
Allah hepsinden razı olsun, şehitlerimizin mertebelerini ali eylesin...