Diyarbakır cezaevinde ezberlediğimiz elli küsur marştan biri de, Çanakkale Marşı’ydı.
Sabah gün doğumundan akşam gün batımına kadar ayakta marş söylemek, her bir marşı günde en az dört beş kez okumak keyif vermiyordu hiç. Ama bu sıkıntılı durum sıra Çanakkale türküsüne gelince birden değişiyordu.
Çanakkale içinde vurdular beni,
Ölmeden mezara koydular beni.
Çanakkale içinde dolu bir testi
Analar babalar umudu kesti
Çanakkale içinde bir uzun selvi
Kimimiz nişanlı kimimiz evli.
Bu dizeler, içinde bulunduğumuz hali çok iyi anlatıyordu.
Altmışa yakın askeri marşı durmadan ve sırayla söylemek, güç, takat bırakmıyordu insanda. Akşama doğru, Sesimiz kısılıyor, marşları birbirine karıştırmaya başlıyorduk. Ama Çanakkale Marşı bütün dertlerimize ve yorgunluğumuza iyi geliyordu. Gardiyanlar çok geçmeden, bu marşı söylerken aldığımız keyfin ve hüznün farkına vardılar. Sonra bir gün gardiyanlardan biri geldi ve ‘ulan ib...neler Çanakkale Marşı bundan böyle söylenmeyecek, yasak lan’ deyiverdi. İçimize bir hüzün çöktü o anda. Severek söylediğimiz, sözlerindeki anlamla kendimizi özleştirdiğimiz tek marş buydu, o da yasaklanmıştı işte.
Bir gün gelecek, otuz yıl sonra aynı marşı bu defa 18 Mart’ta, Çanakkale şehitlerini anma gününde, Çanakkale Kolin otelin yemek salonunda dinleyeceğim hiç aklıma gelmezdi doğrusu. O salonda halk vardı. Ülkenin dört bir yanından gelmiş, şehit yakınları vardı. Başbakan vardı, Bakan Sayın Fatma Şahin vardı.
Oğlum Zerdeşt ve annesi Canan vardı.
Zerdeşt elinde davetiyelerle koşturdu durdu. Başbakan dahil, insanları sergisine davet etti.
Şimdi Çanakkale İl Kültür ve Turizm Müdürü olan dostum Şinasi Haznedar iki yıl önce Asos’a davet edince, Zerdeşt Miroğlu’da Şinasi amcasını tanımış oldu. Hikaye böyle başladı diyeyim. Zerdeşt o tarihten sonra Şinasi amcasını birkaç kez gördü. Telefon görüşmelerinde Şinasi adını duyunca elini telefona uzattı ve Şinasi amcasını dinledi. Bildiği birkaç kelimelik özel diliyle, ‘İyi iyi? Diye hal hatır sordu. Şinasi Amcasının telefonun öbür ucundan anlattığı komik şeylere katıla katıla güldü.
Sonra Şinasi amcasını eve davet etti bir gün, annesi Canan Miroğlu’nun, Mardin usulü içli köftesini, şemburekini ve Midyat’tan gelen kuzu etinden yapılmış kaburga dolmasını afiyetle yedik.
Zerdeşt o gece, sofrada biriken kemikleri, havaalanı yolunda rastlayacağı kimsesiz sokak köpeklerine ve kedilere vermek üzere toplayıp bir torbaya koyan Şinasi amcasını meraklı bakışlarla seyretti.
Sonra Şinasi amcası, Zerdeşt’in, engelli çocukların devam ettiği okulda yaptığı ahşap ve cam işlerini gördü. Zerdeşt Şinasi amcasına bir cam şişe hediye etti. Şinasi amcası da geçen sene, Zerdeşt’e Çanakkale’de bir el sergisi açma sözü verdi. Sözünde durdu. 18 Mart gibi özel bir günde, Zerdeşt’in, öğretmenlerinin rehberliğinde yaptığı kırka yakın parça Çanakkale İl Kültür Müdürlüğünde sergilendi.
Aynı binada Türkmenistan’dan gelen üç ressamın resim sergisi alt katta, Zerdeşt’in sergisi üst kattaydı.
Zerdeşt bütün gün ayaktaydı. Gelen konuklarla tek tek ilgilendi, dili döndüğü kadar, yaptığı eserleri anlatmaya çalıştı.
Sergi açılışını değerli Emine Erdoğan hanımefendi ve değerli Fatma Şahin hanımefendi Zerteşt’le beraber yaptılar. Zerdeşt’in haftalar öncesinde başlayan heyecanı o anda doruktaydı. Şinasi amcası açılış konuşması yaparken, gitti masada onunla beraber durdu, o anda neler hissettiğini anlatabilmek çok zor.
Zerdeştle gurur duydum, iftihar ettim ve o anda buna benzer mutluluk anlarını, Zerdeşt’in kardeşleri olan milyonlarca engelli insanın yaşaması için, içimden Allah’a dua ettim. Zerdeşt benim ve annesinin hayatında, sergiden önceki oğlumuz ve sergiden sonraki oğlumuz olarak var artık.
‘Mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin’ demiş ya şair..
Aynen böyle, bazı anların ve bazı mutlulukların ne resmi yapılabilir, ne kelimelerle anlatılabilir.
Zerdeşt’in Çanakkale’de tadını çıkara çıkara yaşadığı mutluluk gibi..
Herkesin Newroz’u kutlu olsun. Umarım bu Newroz bizim son ‘siyasi Newrozumuz’ olur. Umarım seneye Newroz’u da azad ederiz; bundan sonraki Newrozları şehirlerde ve siyasi mesajlar eşliğinde değil, Ilgaz’da, Toroslar’da, Gabar’da, Cudi’de yani memleketin dağlarında ve kır çiçeklerinin ortasında, ve hep beraber kutlarız.
Umarım Newroz’un siyasete esareti de böylece sona erer.
Umarım bu Cuma Türkiye’nin ‘Hayırlı Cuması’ olur.