Hadi Özışık’ın, bir dönem “Can Dündar’ın yancısı” rollerinde görünen Doğan Satmış’la yaptığı röportajı okudunuz mu?
Okuyun.
Çok önemli bir röportaj!
Özellikle, Doğan Satmış’ın “çaresizlikten” kaynaklanan ama bu niteliğiyle “itiraf” değeri kazanan bazı sözleri...
Okuduğunuzda, “Böyle olduğunu zaten biliyorduk” diyeceksiniz ama “yine de okuyun” derim. Zaten bildiğiniz gerçekler, bu kez, birinci ağızdan tekrarlanıyor. Önemi burada!
Satmış’ın ifadelerine (itiraflarına) geçmeden önce, bir hususta düşüncelerimi açıklamam gerekiyor.
İtirafçı arkadaşımız, röportaj boyunca, “evrensel gazetecilik” deyip duruyor... Bugünkü durumunu, yani dışlanmış olmasını ve Can Dündar gibilerle ayrı düşmesini gazeteciliğin evrensel kurallarıyla açıklıyor; daha doğrusu bize, evrensel gazeteciliğin kurallarına sıkı sıkıya bağlı bir gazeteci olduğunu anlatmaya çalışıyor.
Böyle midir?
Biz kırk kişiyiz, birbirimizi biliriz.
Dolayısıyla, Doğan Satmış’ı da, referans aldığı çevreleri de, onun gazeteciliğini de çok iyi biliriz. Açtırmasın kutuyu.
İtiraflara gelince...
Dediğim gibi, zaten bildiğimiz şeyleri anlatıyor. Akın Atalay’ın Cumhuriyet yönetimini ele geçirmek için başvurduğu oyunları, Cumhuriyet Vakfı’nın yapısını değiştirmek için kimleri tasfiye ettiğini, “Atatürkçü” bilinen üyelerin nasıl dışlandığını ve bugünkü duruma nasıl gelindiğini...
Hepsini ayrıntılarıyla döküyor...
Konu yargıda olduğu ve Akın Atalay bu cürümleri nedeniyle FETÖ’ye yataklıkla suçlandığı için bir yorumda bulunmak istemiyorum. Ama şu kadarını söylersek haksızlık etmiş olmayız: FETÖ’nün kazanacağına kesin gözüyle bakılıyordu, Akın Atalay da buna göre pozisyon aldı ve gazetenin yapısını değiştirmek için, önce Cumhuriyet vakfını ele geçirdi. FETÖ’cü değildi ama bir anlamda FETÖ’ye yatırım yaptı.
Röportajda, Can Dündar’la ilgili de bazı itiraflar var.
Doğan Satmış, bir dönem birlikte çalıştıkları Can Dündar’ın bazı tutumlarını “gazetecilik” olarak görmüyor; daha doğrusu, onu aktivistlikle suçluyor: “Can Dündar ekibini dışladı, kendisini ön plana çıkardı. Bu yanlıştı. Tutuklanmasına karşı çıktık ama Can Dündar sonradan bunu yanlış yöne taşıdı. Birden aktivist kimliğine, aktivizme kayan tepkiler gösterdi.”
Devamını kendisinden dinleyelim: “MİT TIR’ları haberi Cumhuriyet’e geldikten sonra gazetenin içinde 8 kişilik bir ekip toplantı yaptık. Bu yedi kişinin beşi yayın kurulu diğer üç kişi ise gazetenin hukukçularıydı. O Toplantıda Can Dündar, ben, Tahir Özyurtseven ve Murat Sabuncu ve Ayşe Başlangıç vardık. O haberin bize gelmesinden 1.5 yıl önce Aydınlık’ta yayınlandığını biliyorduk. Ancak Aydınlık’tan farklı ayrıntılar ve görüntüler bize gelmişti. Toplantı sırasında gazetenin hukukçularından biri ‘Bu haberi yayınlarsanız hakkınızda tutuklama kararı çıkar’ dedi. Net bir şekilde Can Dündar ‘ben bunu göze alıyorum’ dedi. Kendisine döndüm ‘Can sen bir haber için tutuklanmayı mı göze alıyorsun?’ diye sordum. ‘Evet’ dedi. ‘Ben göze almam, hiçbir haber tutuklanmaya ya da ölmeyi göze alacak kadar önemli değildir değmez’ dedim. Sonuçta gazetecilik para kazanılan bir iş, uğrunda Afganistan’a gidip savaşılacak bir iş değildir.”
Doğan Satmış “ima”yla geçiştiriyor ama bildiğimiz Can Dündar dünyanın en tırsak adamıdır.
Cesur biri değildir...
Gazetecilik uğruna (hele “FETÖ’nün başarısı” uğruna) hayatından vazgeçecek saflıkta biri de değildir.
O parasına ve elde edeceği itibara bakar!
Belli ki yüksek bir yerlerden teminat almış ve yatırımını FETÖ’nün kazanması üzerine yapmış.
Bu “mutemet”in kim (ya da kimler) olduğunu elbette biliyorsunuz.
Biraz kurcaladığınızda, altından “Siyonist” olduğunu itiraf eden Joe Biden ve Fetullahçı dostları çıkacaktır!