BM Genel Kurulu’nun açılışı için yola çıkmadan önce Mısır Cumhurbaşkanı Mursi New York Times’a kapsamlı bir mülakat verdi ve öncelikle Amerika’dan Arap dünyasına karşı bakışını değiştirmesini istedi. Ama asıl Camp David barışının da mimarı olan bu ülkenin sorumluluğunu yerine getirmediğini, Filistin devletinin kuruluşunu sağlayamadığını söyledi.
Bir kısmını dünkü Star’da da okuduğunuz mülakatta Mursi, “barış ve adalet Filistinliler için de sağlanmadığı sürece Camp David antlaşması gerçekleşmemiş olarak kalacaktır” dedi. Böylece kendisinden önceki iktidarla arasındaki farkı ortaya koydu. Bir yandan İsrail ile imzalanan barışın korunacağını ima ederken, diğer yandan da Amerikalılara sorumluluklarını hatırlattı.
***
Doğrusu, Mısır Cumhurbaşkanı’nın hatırlattığı sorumluluğun Washington’da ciddiye alınmasını beklemek pek gerçekçi değil. Onlar bu hatırlatmayı daha çok bir savunma olarak okuyacaklar, film krizi sırasında Tahrir Meydanı’na komşu Amerikan Büyükelçiliği’ne yönelen şiddetli tepkiye karşı geç tedbir alınmasına bağlayacaklardır.
Zaten ciddiye alsalar da bir şey yapmaları çok zor. Obama Yönetimi İsrail Başbakanı Netanyahu tarafından İran karşısında yumuşak tutum aldığı, ültimatom verip bu ülkedeki nükleer tesisleri bombalamadığı için fena halde eleştirildi. İnkar etse de Netanyahu Cumhuriyetçilerin reklam kampanyasına bile katıldı. Yerleşimler konusunda da Obama Yönetimi’nin istediği hiçbir şeyi yapmadı.
Nasılsa hiçbir Amerikan Yönetimi İsrail’in istemediği bir şeyi İsrail’e yaptıramayacağı için, Obama Yönetimi de 6 Kasım seçimlerini kazasız belasız atlatsa dahi Mursi’nin dediğini duymazdan gelmeyi tercih edecek, olsa olsa Arap dünyasına karşı daha dikkatli bir tutum takınacak, Müslümanların hassasiyetlerine saygı gösterecek, Filistin meselesini önemsizleştirmeye çalışacaktır.
Ancak Amerikalılar ne yaparsa yapsın Mursi haklı, Washington’un Ortadoğu’daki barışın sürmesi ve sağlanmasında mesuliyeti var. Çünkü, 5 Eylül’de başlayıp 17 Eylül 1978’de biten Camp David görüşmelerinin neticesinde varılan ve İsrail ile Mısır arasındaki barışı kuran uzlaşma iki kısa metinden oluşmaktaydı.
Bu metinlerden ikincisi İsrail’in 1967’de işgal ettiği topraklardan çekilmesini sağladı, iki ülke arasında barış oldu, diplomatik ilişkiler kuruldu. Fakat, Filistin devletinin BM Güvenlik Konseyi’nin 242 ve 338 sayılı kararlarına göre kuruluşunu ve kuruluşun biçimini öngören ilk belge, yani Çerçeve Anlaşma hayata geçmedi. Dolayısıyla Camp David uzlaşması yarım kaldı.
Bu yarım kalışın bedelini zamanın Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat hayatıyla ödedi. Bir grup fanatik, iddiaya göre Mısır derin devletinin bilgisi dahilde 1981’deki bir geçit töreni sırasında Sedat’ı öldürdü. Mısır da 10 yıl boyunca Arap Birliği bünyesinden dışlandı, siyasi ağırlığının azaldığını hissetti.
***
Buna karşılık Mısır Amerika’dan yardım aldı, yardımın bedelini ise Filistin sorununa gözlerini bir miktar yumarak, son yıllarda da Gazze’ye ambargo uygulayarak ödedi. Şimdi Mursi Amerikalılara sorumluluklarını hatırlatıyor, bölgeye barışın gelmesi, herkesin huzura kavuşması için Filistin sorununun çözülmesi gerektiğini söylüyor.
Mursi’nin sesi hala kısık. Ne de olsa üstünde ağır yük var. Amerika ile olan ilişkilerini sürdürmek, hatta derinleştirmek istiyor. Filistin sorununu dillendirmek için belli ki zamanın uygun olmadığını da düşünüyor. Ama görünen o ki yeni Mısır eski Mısır’dan çok farklı olacak. Susmayacak. Hakkını arayacak.