Bir ara, bir cemaatin, ANAP’ın liberal çizgideki genel başkanının Antalya mitingini kalabalıklaştırmak için otobüslerle taa Trakya’dan çoğu başörtülü kadın olmak üzere topluluklar taşımasını eleştirmiştim. Eleştirimin özü şu soruda somutlaşmaktaydı: Bir liberal siyasetçiyi alkışlatmak Cemaat misyonu olabilir mi?
Bugün bir başka Camia’nın, “Tayyip Erdoğan düşmanlığı”ndan yola çıkıp, bağlılarını, “Türkiye düşmanlığı” diye nitelenebilecek bir alana sürüklemesine tanıklık etmekteyiz.
Camianın bağlıları o alana taşınabilir mi taşınamaz mı ayrı konu. Belki de bu hadise “Biz nereye savruluyoruz?” gibi ciddi bir bağlılık sorgulamasına yol açacak ve saflarda çözülmeler gerçekleşecek. Bu tür itirazların da pek çok örneği bulunduğunu biliyorum.
Ama Gülen camiasının gerek medya dilinin gerekse uluslararası plandaki örgüt mensuplarının Tayyip Erdoğan düşmanlığını Türkiye karşıtlığı halinde ete kemiğe büründürme noktasında son derece fütursuzca hareket ettiği, kıyıcı bir lobi çalışması yaptığı muhakkaktır.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun hadiseyi bir tür “diaspora” olarak nitelemesi boşuna değildir. Amerika’da, Avrupa’da, Afrika’da ve İslam ülkelerinde, her birinde ayrı temalar üzerinden yürüyen bir diaspora çalışması var.
Türkiye’yi, Tayyip Erdoğan’ı ve Ahmet Davutoğlu’nu İsrail’in-Benyamin Netanyahu’nun yanına koymaya varıncaya kadar insaf ve iz’an çizgisinden çıkmış bir diaspora çalışması bu. Hoş, onların İsrail’i ve Netanyahu’yu, Türkiye ve Erdoğan’ı suçladıkları kadar suçlayabilecekleri de pek ihtimal içinde görülmüyor ya. Amerika’nın Guantanamo ya da Ebu Gureyb günahlarını yazmazlar. Mısır’da darbeyi yazmazlar.
Camianın uluslararası planda yürüttüğü propagandanın en başta Ak Parti Hükümeti’nin Suriye ve Irak’ta teröristlere yardım ettiği gibi bir noktada odaklaştığı gözleniyor. Bu, özellikle Batı kamuoyunda bolca alıcısı bulunan bir propaganda. Camia bu propaganda ile Batı’da bir yandan Erdoğan düşmanlığını beslemek isterken, diğer yandan da “Sizin aradığınız Müslümanlar biziz” karşılığı oluşturmaya çalışıyor. Camianın bu propagandayı İhvan-ı Müslimin, Hamas, IŞİD, Boko Haram, El Kaide ve Tahşiye harmanlaması yaparak yürüttüğü de bir vakıa.
Aynı propagandanın bir ayağında ise Selam-Tevhid örgütü üzerinden yürütülen “İran’la işbirliği” teması var. Bu tema, Batı’da olduğu kadar, İran alerjisi yaşayan kimi İslam ülkesinde de ciddi alıcı buluyor. Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri ve Mısır’da, Tayyip Erdoğan isminin “İrancı” kampanyası ile birlikte tedavül ettirildiği gözleniyor.
Aslında Ak parti hükümeti şahsında Türkiye’ye karşı yürütülen “terörü destekleme kampanyası”nın, Mavi Marmara olayında uluslararası planda sıkışan İsrail’in beklentilerine denk düştüğü açıktır. Ah bir Türkiye, “terörü desteklemek”ten dolayı Uluslararası Ceza Mahkemesine düşse ve Tayyip Erdoğan orada diz çöktürülse... Erdoğan’ın açıktan desteklediği Hamas’ın El Kaide ve Boko Haram gibi terör örgütleri ile birlikte anılmasının arkasında da, Türkiye’ye karşı bir komployu görmemek, ancak gözleri kapatmakla mümkün.
Yine Camia medyasına yansıyan boyutlarına baktığımızda 2015 yılında Ermeni diasporasının yürüteceği “Türkiye aleyhtarı” eylemlerle paralellik kurmakta beis görmeyen bir “Camia dili” oluşacağı kesin gibi gözüküyor. Dün Camia mensubu bir yazar, “vatan haini” diye suçlanma ihtimalini de var sayarak Independent gazetesinin Netanyahu ile Davutoğlu’nu birlikte zikreden, “devleti 20. yüzyılın ilk islamcı vahşetinden -bir buçuk milyon Ermeni’nin soykırımla katledilmesinden- sorumlu olan, hükümetinin de IŞİD’in Suriye ve Irak’ta güçlenmesinde suç ortağı olan Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlu” şeklindeki bir yorumunu sütununa kısmen paylaşarak taşımaktan kaçınmadı. Düşeceği tek not, burada Ahmet Davutoğlu’nun ismi yerine Tayyip Erdoğan isminin yer almasıydı.
Anlaşılıyor ki, Camia’nın karar merkezlerinde, pazar günkü yazımda ifade ettiğim gibi içeride halk oyu geriletilemediği için Türkiye’yi ve Erdoğan’ı uluslararası bir kuşatma ile dize getirme hesabı yapılıyor. Bu hesap, evet, Türkiye’yi vurmaya kadar uzanıyor.
Benim derdim, samimi halk topluluklarının kalbi bağlılık sebebiyle böyle bir hesabın malzemesi haline getirilmemesi arzusunda toplanıyor. Dün Liberal parti başkanının mitingine cemaat mensuplarını taşımak da yanlıştı, bugün Türkiye aleyhtarı lobi faaliyetlerine cemaatten insan ve para kaynağı aktarmak da.