Fethullah Gülen, Pensilvanya’daki ikametgahında hem devamlı kendisi ile birlikte kalanlara, hem ziyarete gelenlere sohbetler yapıyor. Bu sohbetler daha sonra Herkul Org. internet sitesinde yayınlanıyor. Camia medyasında bir bölümü haber haline getiriliyor.
Dün, Zaman’da “Ahlaki çöküntü ve Yenilenme Cehdi” başlıklı son sohbetine ilişkin haberi görünce, aklıma, “Camia Gülen’i nasıl dinliyor?” sorusu geldi.
Zaman’daki haberin başlığı “Yalan ve iftira ahlak haline getiriliyor” şeklinde idi. Bu başlık, Gülen’in bir kere daha, karşıt cenahı suçlayan bir konuşma yaptığı algısını oluşturuyordu.
Gazete bu başlığı Gülen’in şu sözlerinden yola çıkarak vermişti:
“Birileri o kadar rahat yalan söylüyor, iftirada bulunuyor; komplolar, hileler, ayak oyunları arkasından koşuyor ki, bunlar işlene işlene toplumda bir ahlak haline geliyor.”
Bu cümleden o başlık çıkmaz değildi, doğru. Bunu başlığa çıkarmak, onu karşısında dinleyenler ya da gazeteyi takip edenler bakımından suçlamayı dışarda birilerine yöneltmek anlamına geliyordu. Dolayısıyla bir tür öfke beslemesi niteliği taşıyordu.
Bizdeki vaaz üslubunda, sözü hep dışardakilere yöneltmek ve içerde terbiyevi bir dil kullanmama niteliği de vardı, bu haberleştirme tarzıyla Gülen de, dışarda birilerini boy hedefi yapmış olmaktaydı.
Ama ben, Gülen’in o sohbetinin tamamen gazetenin haberleştirdiği tarzda olduğunu düşünmüyorum. Camianın medya dili, her şeyden karşıda bir hedefi vurma malzemesi çıkarma istikametinde seyrediyor. Dolayısıyla Gülen’in, muhtemelen “Hoca hüviyeti” ile kendi Camiasına vermek istediği terbiyevi mesajlar ıskalanıyor. Mesela şu paragrafı birlikte okuyalım:
“Kur’an’ı Kerim’i sana iniyor gibi ve her ayetin, başta seninle bir münasebeti olduğu mülahazası ile okuyacaksın. Hatta kafirlerle, münafıklarla alakalı şeyleri okurken bile “Galiba bende de bir kafir sıfatı var!..” düşüncesinden uzak kalınmamalı. Bir kafir sıfatı bulunmakla insan kafir olmaz, fakat her mü’minde kafir sıfatı da bulunabilir. Mesela gafil yaşamak, lâhî ve lâğî yaşamak, ömrünü, zamanını israf etmek kafir sıfatlarıdır. Yalan söylemek, iftira etmek, bunları görüp sessiz kalmak, onların yanında oturmak kafir sıfatıdır. Yani Kur’an-ı Kerim’in her ayetinin bize bir şey dediğine inanmakla ancak gönül dünyamızı ihya edebiliriz. Çünkü hatalar görülmeyince, kabul edilmeyince -zannediyorum- onların giderilmesine de gayret edilmez. Onlardan vazgeçmek, tevbe-yi istiğfarda bulunmak, her defasında 10-20-30 yıl sonra, yaptığımız o mesavî aklımıza geldiği zaman bir kere daha onun üzerine tevbe doluları yağdırmak, balyozları indirmekle giderilmesine çalışılmış olur.”
Nasıl?
Bu ifadeler tümüyle dışarda birilerine mi hitap ediyor yoksa, bizatihi Gülen’in kendi hitap halkasına mı?
Mesela şu ilk cümle:
“Kur’an’ı Kerim’i sana iniyor gibi ve her ayetin, başta seninle bir münasebeti olduğu mülahazası ile okuyacaksın. Hatta kafirlerle, münafıklarla alakalı şeyleri okurken bile “Galiba bende de bir kafir sıfatı var!..” düşüncesinden uzak kalınmamalı.”
Merak ediyorum Gülen’i büyük saygı ile dinleyenler, mesela Kur’an’ın kafir ve münafıklarla ilgili ayetlerini okurken, kendilerinde onların sıfatlarından herhangi birisinin bulunabileceğini ve ondan arınmak gereğini duyuyorlar mı?
Yoksa her münafık veya kafir sıfatı zikredildiğinde, dışarda, üzerine bu sıfatları konduracak birilerini mi arıyorlar?
“Hatalar görülmeyince, kabul edilmeyince -zannediyorum- onların giderilmesine de gayret edilmez. Onlardan vazgeçmek, tevbe-yi istiğfarda bulunmak, her defasında 10-20-30 yıl sonra, yaptığımız o mesavî aklımıza geldiği zaman bir kere daha onun üzerine tevbe doluları yağdırmak, balyozları indirmekle giderilmesine çalışılmış olur.” diyor Gülen Hoca sıfatıyla.
Acaba Camia’nın aklına “Biz hatalarımızı görüyor muyuz, onların üzerine “tevbe doluları” indiriyor muyuz soruları geliyor mu?
Bence sorun, şu sıralar İslam’ı ve Kur’an’ı, kendi hayatlarımıza taşıma hassasiyeti içinde değil,“Öteki”leştirdiğimiz dünyayı hatta Müslümanları yargılamak için okuyor olmamızdan kaynaklanıyor. Birilerini ayetle, hadisle nasıl döveriz, mantığı ile hareket etmekte sorun.
Bunu kendime de söyleyebilirim, Tayyip Erdoğan’ı, Davutoğlu’nu sevenlere de, Gülen’in vaazlarını dinleyenlere de...
Şu sözler Gülen’e ait. Bunları okuyup, dinleyip, hayatına taşıyan bir Camia görmek istiyor öncelikle insan.
“Enâniyet asrı bu asır. Herkesin enâniyeti, benliği bir buz parçası adeta. Onu eritebilmek için de imanın, iz’anın, ihsanın, belki ihlasın derin enginliklerine ihtiyaç var. Yoksa o aysberg gibi şeyleri başka basit göller, hatta denizler bile eritemez. Sımsıcak bir iman atmosferine, İslam atmosferine, ihsan atmosferine, ihlas atmosferine, iştiyak atmosferine ihtiyaç var ki, o aysberg gibi şeyler erisin.”