Cemevi ve Cami’nin aynı külliye içine yapılmasına karşı çıkanların sokaktaki gösterileri sürüyor, ama işin daha fenası Cem Vakfı ve İzettin Doğan’a karşı açılan kampanya.
Cem Vakfını itibarsızlaştırmak Doğan’ı ise kişilik katline uğratmak istiyorlar.
Sanatçılardan, Alevi yazar ve kanaat önderlerinden demeçler alınıyor, ve İzettin Doğan ve Cem Vakfı yerden yere vuruluyor. Sanatçılar CEM TV’ye çıkmayacaklarını söylüyor, çıkanlar programlarını iptal ediyor.
Daha önce benzerlerini gördüğümüz bu kampanyalar, nihayet insanları mahalle baskısı altına almayı ve hedefe konulan kişileri, kurumları değersizleştirmeyi amaçlıyor.
Böylesi durumlarda aile kökleriniz hakkında bile öyle ipe sapa gelmez şeyler söylenir ki, şaşar kalırsınız. Benzer bir kampanyaya maruz kalmış biri olarak söylüyorum.
İnanın yazılanları çizilenleri okuyunca bu ben miyim diye kendinizi tanıyamaz hale geliyorsunuz!
Yakında İzzettin Doğan’ın aslında Alevi olmadığını söyleseler hiç şaşmayacağım.
Peki suçu nedir İzettin Doğan’ın?
Alevi halkın taleplerini yok mu sayıyor, bu taleplere karşı mı çıkıyor?
Kesinlikle hayır. Tam tersine bu taleplerin karşılanması için yıllardır mücadele eden bir kişi o.
Aleviler’de saygın olan dini bir kurumun da mirasçısı ve temsilcisi durumunda.
Peki o halde ona yöneltilmiş bu haksız öfkenin, bu kişilik katline uğratma kampanyalarının sebebi nedir?
İzettin Doğan ne yaptı da bunu hak ediyor?
İzzetin Doğan’ın ‘suçu’, Alevi ve Sunni inancın bir arada ve barış içinde yaşayabileceğine inanması mıdır?
Bu inanç doğrultusunda Fethullah Gülen Hocaefendi’nin ve hizmet hareketinin katkılarıyla Ankara-Mamak’ta, Cami ve Cemevi’nin bir arada olduğu ortak bir külliyenin inşasına destek sunması, kabahat midir?
Bu proje elbette Alevi sorununda çözümün salt bu olduğu iddiasını taşımıyor. Ama sadece sorunun çözümüne bir katkı sunmayı hedefliyor.
Cami ve Cemevi’nin bir arada olması, insanlara iki inancın ve iki ibadet biçiminin aynı mekanlarda ve eşitlik temelinde bir arada yaşayabileceğini hatırlatacak.
Bunun neresi kötü?
Alevilerin talebi eşitlik ve cemevinin, cami gibi bir ibadet statüsü alması değil miydi?
O halde bu itirazların sebebi nedir?
Doğrusunu isterseniz, birileri, bir yaramız kapanırken, yeni bir yara açmanın peşindeler.
Kürt sorununda şiddet ve çatışma dönemi kim ne derse desin, KCK ne karar alırsa alsın, kapandı artık. Geriye dönüş mümkün değil. Ama statükocu güçler kapanan bu yarayı, sanki şimdi de Alevi halk üzerinden açık tutmaya ve şiddeti, çatışmayı Alevi toplumu içine yaymaya çalışıyorlar.
Gezi eylemlerinde ve şimdiki eylemlerde hayatını kaybeden gençlerimizin Alevi olması elbette bir tesadüf değildir.
Katı kimlikçi savununun sahipleri her şeyin kendi inisiyatiflerinde olmasını istiyorlar. Ve onlar kendi inisiyatiflerini, maalesef yumuşamaya ve normalleşemeye hizmet etme yönünde kullanmak istemiyorlar. Alevi ve Kürt alanını, şiddet, ve toplumsal bölünme devam ettikçe elde tutabileceklerini düşünüyorlar.
Bu yüzden de, kimlikler, dini inançlar ve siyasetler arası diyalog ortamlarının inşasına şiddetle karşı çıkıyorlar.
Bu alanların etrafına örülmüş kimlik ve inanç duvarlarından bir tuğlanın dahi sökülüp atılmasına gönülleri razı değil.
Kürtleri ve Türkleri, Aleviler ve Sunileri bölen ayrı mahaller inşa edilip dursun istiyorlar, ama her iki halktan ve her iki inançtan insanların aynı mahallerde, aynı mekanlarda bir araya gelmelerini, ibadet etmelerini, birbirlerinin sorunlarıyla yüzleşmelerini hiç istemiyorlar.
Cami ve Cemevinin bir arada olmasına ilişkin görüşlerine başvurulan Alevi aydınlarına-yazarlarına bakıyorum. En çok da sevgili Reha Çamuroğlu’na şaşırdım, ama zaten çoğunun gönlü bu projeden yana değil. İçimden onlara da hak vermek geçiyor, ama gerekçelerine bakıyorum, bu gerekçelerin hiç biri yerli yerine oturmuyor.
Gerçek olan şu ki, Öcalan ve hükümet yakınlaşmasından sonra, ‘Kürt yoldaşların’ ne yapacağı belli olmuyor artık, Gezi’de olduğu gibi bazen hayal kırıklığı bile yaşatıyorlar!
Ak Parti hükümetine karşı verilen iktidar mücadelesine Kürtler’in ‘hayırları’ kalmadı!
Bu hayrı, şimdi birileri Alevilere yıkmış gibi görünüyor.
Alevi gençlerin son zamanlarda peş peşe, haksız ve zalim ölümlerle hayatlarını kaybetmelerinin sebebi budur.
Bu ölümlerin sebebini biraz daha derinden anlamak isteyen, Kürt savaşına baksın.
Allah beterinden korusun diyerek hatırlatmak isterim, o savaşta elli bin ölü var..
Aynı yaranın bir başka toplumsal dokuda açılmasına yani aynı kanlı senaryoya hayır demek lazım, ‘amasız’ ve ‘fakatsız..’