Çalışma hayatının temel dinamiklerini işveren örgütleri ile memur ve işçi sendikalarımız oluşturuyor. Çalışan-İşveren arasında denge sağlanması ve iş barışı bir yandan üretim ve istihdam artışı sağlarken öbür yandan da çalışma hayatındaki gerilim ve sıkıntıları ortadan kaldıracaktır.
Benim de Ekonomi İşleri Başkan Yardımcısı olarak görev yaptığım AK Parti Ekonomi İşleri Başkanlığı bir süredir, sivil toplum ve iş dünyasına yönelik ziyaretlerini gerçekleştiriyor. Bu ziyaretlerin temel amacı, reel sektör ile iş dünyası işçi sendikaları ve işveren örgütlerinin taleplerini, AK Parti’den beklentilerini dinlemek, sahadaki yaşanan sorunları tespit etmek ve her şeyden önce görüş alışverişinde bulunarak diyalog mekanizmalarını güçlendirmektir. Çalışan ve işverenler arasında iş barışının sürdürülmesi ve yasal mevzuattan kaynaklanan istihdamı engelleyici düzenlemelerin ayıklanmasıdır.
Geçtiğimiz günlerde de İstanbul Ticaret Odası Yönetimini, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Ekonomi İşleri Başkanı Sayın Mehdi Eker ile AK Parti Ekonomi İşleri olarak ziyaret ettik. Sayın İTO Başkanı İbrahim Çağlar’ın ev sahipliğinde oldukça kapsamlı bir görüş alış verişi yaptık. İTO yönetimi 17 klasör olarak hazırladıkları ve bugüne kadar yapmış oldukları çalışmaları içeren iş dünyasının beklenti ve taleplerini tarafımıza ileterek makro ve mikro açıdan birçok probleme değinmiştir.
Özellikle çalışma hayatına ilişkin ilettikleri görüş ve talepler, Türkiye’nin bu anlamda ihtiyaçlarının bir resmi olarak karşımıza çıkıyor. Çalışma hayatına ilişkin talepler ve sorunlara baktığımızda;
1- Mesleki yeterlilik belgesi zorunluluğunun mayıs ayında başlayacak olması ve çoğu işletmelerce bunun bilinmemesi, ağır cezai yaptırımları da beraberinde getirecek. Dolayısıyla bu konuda çözüm talebi var. Bir yandan çalışanları mesleki olarak eğitmek ve öte yandan da ağır cezai müeyyidelerle işletmelerin kapatılmaması gerekiyor.
2- Mesleki yeterliliğe sahip işgücünün bulunması çok güçtür. Nitelikli işgücü ve mesleki eğitim müfredatının yeterli hale getirilmesi gerekiyor.
3- Mesleki eğitim kurslarının düzene sokulması, çok başlı ve verimsiz yapının ortadan kaldırılması gerekiyor. Burada Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bu görevi layıkıyla yerine getirebilecek kurumlara ve tecrübeye sahip. Bu nedenle bu yönde bir düzenleme olmasında fayda vardır.
4- 1774 sayılı Kanunun uygulamaları muhakkak kaldırılmalı, SGK’ ya yapılan bildirimler yeterli kabul edilmelidir. Burada sıkıyönetim döneminde çıkartılmış olan Kimlik Bildirim Kanunu gereğince çalışanların işe giriş ve çıkışlarına ilişkin 60 milyon sayfa döküm yapılarak polis ve jandarma karakollarına verilmesi hem devlete arşiv yükü oluşturması ve hem de kağıt israfıdır, milli ekonomiye zarardır. Zaten SGK elektronik ortamda tüm işe giriş ve çıkışları tutamaktayken bir de karakola bildirim zorunluluğu bürokratik yüktür.
5- İş mevzuatının gerektirdiği mevzuattan kaynaklanan ağır yükümlülükler, yargı süreçleri, sektörel teftişler işverenleri mümkün olduğunca az istihdama yönlendiriyor.
6- Çalışma hayatına ilişkin mevzuat değişiklikleri, sosyal diyalog mekanizmasına açık olmalı ve odaların temsilcileri bulunmalıdır.
7- İş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınmasında, devletçe destekler uygulanmalıdır. OSGB kurulması için aranan diğer sağlık personeli şartı kaldırılmalıdır. OSGB’lere getirilen komşu il dışındaki illere hizmet verilmemesi kuralı değiştirilerek OSGB’lerin dispanser gibi görülmesi sonlandırılmalıdır. Hiçbir OSGB kurulu bulunduğu mekanda hizmet vermiyor, tamamen sahada ve işyerlerinde hizmet veriyor. Bu nedenle OSGB kurulma şartları esnetilmelidir.
8- İşçi-işveren ilişkilerinden doğan sorunlarda devletin uzlaştırıcı bir mekanizması bulunmuyor. İşçi lehine yorum ilkesi tabi ki makuldür, ancak bu ilke ve yorum gücünün sadece “İşveren her zaman haksızdır” mantığı ile kurgulanması hatalıdır.
9- İşletmeler hakkında sosyal medya üzerinden yayılan ve çoğunlukla yanlış/kışkırtıcı bilgiler işletmeye bağlılık ve verimliliği olumsuz etkiliyor.
10- Gelişmiş ülkelerin temel bir verisi de hizmetler sektörünün piyasadaki en geniş tabana sahip olmasıdır. Burada özellikle sanayinin teknolojik hamleleri, istihdamın azalması eğilimini güçlendiriyor.
11- Engelli çalıştırma yükümlülüğünün sektör ve iş bazlı ayrımı yapılmaması, sektörden dolayı fiili olarak fiziki engelli istihdam edemeyen işverenler için de zorlayıcı oluyor. Burada en azından yüzde 40 engelli şartı 20’ye düşürülebilir, sağlanan destek tutarı artırılabilir. Burada çözüm noktası olarak inşaat, makine imalatı gibi çok tehlikeli işlerde çalışanlar engelli sayısının tespitinde dikkate alınmayabilir. Yine engelli yakını çalıştırılması gibi durumlarda da yükümlülüğün yerine getirildiği değerlendirilmelidir.
12- Ücretler üzerindeki ağır mali yük azaltılması hem çalışanların ve hem de işverenlerin en önemli taleplerinden birisidir. Özellikle ayni ve sosyal yardımlardan vergi (ve nakit ödenince) sigorta primi alınmamalı. Gelir vergisi dilimlerinin (ücret vergi tarifesinin) revize edilmesi gerekiyor. Asgari ücretli bir çalışanın bile ikinci vergi dilimine girmesi, hem çalışanları hem de işverenleri olumsuz etkiliyor. Maliye Bakanlığı tarafından hazırlanan yeni Gelir ve Kurumlar Vergisi ile beklentileri karşılayacak düzenlemelere gidilmesinde yarar var.
13- Asgari ücret artışının bir domino etkisi yarattığı açıktır. Bu hususta SGK prim tavanlarının indirilmesi, idari para cezası tutarlarının azaltılması yerinde olacaktır.
14- Kıdem tazminatı sistemi sonuçlandırılarak, uygulamada teklik ve netlik kazanılmalı.
15- Belirli süreli sözleşme yapılmasındaki ‘objektif koşullar’ aranması kuralı esnetilmeli, AB ülkelerindeki mevzuat getirilmeli.
16- Özel sektör işverenlerinden, kreş açma yükümlülüğü kaldırılmalı, bu hizmet Belediyelerce yerine getirilmelidir.
17- 10 işçiden az kişi çalıştıran işyerlerinde, SGK eksik gün bildirimi uygulaması sona erdirilmelidir. Esasen bu uygulamanın bugün bir anlamı kalmamıştır. Günümüz koşulları çerçevesindeki işverenler üzerindeki bu bürokratik yük kaldırılmalıdır.
18- Sigorta prim teşviklerinden yararlanma koşulları esnetilmeli, bürokratik engeller kaldırılmalıdır.
19- Raporlu çalışanların SGK’ya ‘Çalışmazlık Kaydı’ ile bildirilmesi uygulaması sona erdirilmeli. Bir gereği ve yararı olmayan, SGK sisteminin de tam olarak çalışmadığı bu mekanizma sadece işverenlere idari para cezasına dayanak teşkil etmektedir. Burada ihbar ve şikayet olmadığında doğrudan geçici iş göremezlik ödeneğinin verilmesi ve ancak bir kişinin raporlu olduğu dönemde çalıştığı yönünde bir ihbar veya şikayet varsa işverenden talepte bulunulması yoluna gidilmelidir.
20- Özellikle karayolu taşımacılık sektörüne ilişkin önemli düzenlemeler yapılması gerekmektedir.
Esasen bir kısmını özet olarak yukarıya aldığımız bu talepler son derece makul ve iş barışına hizmet edecek niteliktedir. Diliyoruz ki, milyonlarca kişiyi, hatta tüm vatandaşlarımızı etkileyen bu sorunların çözümü, bundan önceki süreçte olduğu gibi AK Parti tarafından iş barışı korunarak çözüme kavuşturulacaktır.