Morato’nun kafa golüyle geriye düştük. İspanya bu golle öne geçerken Nolito’nun ikinci İspanya golüyle ümitlerimiz yok olmaya başlamıştı. Mehmet Topal’ın da bu goldeki bireysel hatası adeta Nolito’ya “Al bu golü kalemize at” dedi. İspanya klasikleşmiş, topu ayağa oynayarak baskı kurup savunmamızı hataya zorlayandı. İlk yarı İspanya soyunma odasına 2-0 önde giderken, bizim takımımız olağanüstü top kayıplarıyla oynardı. Bir tek hücum pozisyonumuz yokken, orta sahamız yerlerde sürünürken, hücumda golden uzak, beklentilere cevap veremedik.
Orta sahanın savruk görüntüsünde özellikle Selçuk’un ne yapmak istediğini anlayamıyorum. Ozan da Oğuzhan da o kadar kalitelerini terk etmiş görüntü verdiler ki, İspanya’nın attığı goller ve oynadığı futbolun ağırlığıyla sonucu kabul etmek zorunda kaldık.
Bir sloganımız vardı bu turnuva öncesinde. “Bitti demeden bitmez” diye diye buralara kadar geldik. Ama erken bittik. Sadece turnuvaya katılmakla kaldık. Beklentilerimizi karalar bağlayarak noktaladık. Morata ikinci yarı skoru üçleyince maça beyaz bayrak çektik. Koskoca Milli Takım’a sahibiz zannediyorduk. Ama hiçte öyle değilmiş. 53. dakikaya kadar korner atışımız bile yoktu. Maçtan önce Fatih Hocamız, “İspanya’ya karşı Milli Takımımız’ı göreceksiniz” demişti. İyi niyetli duygusal olmak güzel. Ama duygusal olmak hiç bir zaman gerçek değildir.
Koskoca Türkiye Ligleri’nde adamakıllı stoper bulamayıp, çakma stoperlerle takım oluşturmaya çalıştık. Onlarla da bu kadar!..