Medyanın bir bölümüne bakarsanız ülkeye Şeriat geliyor; bir diğer bölümü ise neredeyse bütün yurtlarda ve evlerde kalan öğrencileri ‘suçlu’ veya ‘potansiyel suçlu’ ilân etmeye teşne...
Oysa Başbakan Tayyip Erdoğan’ın sözlerinden her iki sonucu çıkartanlar da yanlıştalar...
Herşeyden önce olayın arka-planını doğru görelim: O sözlerin kendiliğinden söylenmediği, Kızılcahamam’da yapılan son Ak Parti birlikteliğinde belli bir ildeki bir-iki münferit olayla ilgili şikâyet üzerine verilen tepkiyi yansıttığı belli... Muhtemelen başka yerlerde de, ama yine mevzii kalan bazı olaylarla ilgili olduğunu da düşünebiliriz...
Konuyu sanki bütün ülkedeki her öğrenciyi kapsayacak biçimde ele almak durumu şirazesinden çıkartıyor...
Münferit olaylara bulunacak çözümlerin de sınırlı kalacağını düşünmeliyiz. Sorun neyse o sorunu ortadan kaldıracak bir çözüm... Sokakta kalmamak için, bekâra-öğrenciye ev verilmeyen kentlerde, zar-zor bulunan sınırlı sayıdaki evlerde aynı çatı altında erkek-kız yaşayan kaç kişi olabilir ki?
Onların durumlarını çözebilmenin yolu biraz anlayışlı olmaktan geçiyor... Sağa-sola verilecek emirlerle bekârlara-öğrencilere ev kiralanmasının önüne geçmek yerine, tam tersine, buna yanaşmayan ev sahiplerini insafa davet etmekten...
Bu arada, devletin hızla yeni yurtlar inşa ederek, bütün öğrencilerin en sağlıklı biçimde öğrenim görmelerini sağlaması da gerekiyor...
Öyle anlaşılıyor ki, yurt sorunu, bütün illeri üniversiteye kavuşturma iddiasını gerçekleştirmeyi başaran Ak Parti’nin bu arada ürettiği bir yan sorun... Her üniversiteye il dışından gelen öğrencileri çatısı altında barındıracak yurt gerekiyor, ama galiba her ilde bu gerçekleştirilememiş...
Ayrıca, daha önce daha az sayıda öğrenci almaya kendini alıştırmış Anadolu üniversiteleri de, yine hükümet politikaları gereği, son yıllarda kapasite artışı yapmak zorunda bırakıldı. O illerde de önceleri yeten yurt ve barınma imkânları bu yeni durumda yetersiz kalmışa benziyor...
Hükümetin barınma yeri açığı bulunan illere acele yeni yurtlar yapmak üzere ilgili devlet birimini görevlendirmesi gerekiyor...
Kusura bakılmasın, ama konunun bir süredir yanlış eksende tartışılması hakkında da sözüm olacak...
Ülkemiz son 11 yıldır ‘muhafazakâr’ sıfatını çekinmeden kullanan bir parti tarafından yönetiliyor. Bu 11 yıl boyunca, daha ilk günden başlayıp bugüne kadar hiç hız kesmeden devam eden bir sürü tezvirat dinledik. ‘Eksen kayması’ dediler, ‘Malezyalaşıyoruz’ dediler, ‘Alkol yasaklanıyor’ dediler... Dediler de dediler...
Durup bir kere bile ‘’Yahu, bu insanların ‘muhafazakârlık’ dedikleri ne ola?’’ merakına kapılmadılar.
Kapılmadıkları, bu son tartışmaya getirdikleri saçma sapan tepkilerden anlaşılıyor...
‘Muhafazakârlık’, hiç değilse İslâmi hassasiyetle bütünleşmiş olanı, insanların özel hayatlarına gereğinden öte merak duymaya, onları takip ve teşhir etmeye müsait değildir. Tam tersine, yanlış davranışları ‘örten’, onları yaygınlaştırmamak için fazlaca üstünde durmayan bir özelliği de vardır...
‘Cahille lâf anlatmak zor’ derler, esas kendini ‘aydın’ bilene lâf anlatılamıyor...