Güney Kore'de yaşanan elim hadise tüyler ürpertti. Cadılar Bayramı için toplanan gençler gecenin ilerleyen saatlerinde izdihamın ortasında sıkışıp kaldılar. 154 gencin öldüğü olayda epeyce yaralı ve kayıp genç var. Ölüm nedeni araştırılan gençlerle ilgili yüksek miktarda alkol ve madde kullanımı iddiaları ülkede üzüntüyle karşılandı. Ulusal yas ilan eden Güney Kore hükümeti etraflı bir soruşturma yürütüyor.
Güney Kore'ye Uzak Doğu'da Batıya entegre 'model ülke' misyonu yüklendi. Hızla gelişen ekonomisi, yüksek teknoloji üssü ülkenin tüketim alışkanlıklarını ve yaşam formunu da dönüştürdü.
Sinema ve dizi endüstrisi, K-pop akımı gibi ögelerle öne çıkarılan Güney Kore'de gelenekçi toplumla genç kuşaklar arasındaki uçurum belirgin hale geldi.
Bugünlerde ailenin korunması bizim de gündemimizde. Siyaset kurumunun aileyi koruması mümkün mü göreceğiz. Ebeveynin çocuklarını zararlı eylemlerden/akımlardan koruması için ailede öncelikle sevginin hakim olması gerekiyor. Sevgisiz ailelerin çocuklarını koruması ise neredeyse imkansız.
İster seküler ister dindar ailelerin en büyük imtihanı çocuklarıyla. Ergenlik çağındaki gençleri internetin sınırsız içeriğinden ve dizi endüstrisindeki marjinal hayatlardan korumak pek de kolay değil.
Kuşaklar arası farklılığın iyice açıldığı bir çağdayız. 1930'larda doğanların neredeyse kalmadığı 1940'larda doğanların da hayata veda etmeye başladığı bir dönemdeyiz. Yaşayanlara uzun ömürler diliyorum ancak kıtlık günlerini gören bir neslin bugün torunlarına ucube gözüyle bakması hiç şaşırtıcı değil.
Her nesil kerameti kendinde görür. Memleketin en zor zamanlarında büyüdüğünü anlatırlar. Her kuşağın travması başkadır. Savaş görenler, kıtlıkla imtihan olanlar, 40 karanlığında tutuklananlar, 27 Mayıs darbesiyle sindirilenler, 12 Mart'ta baskılananlar, 12 Eylül'de işkence görenler, 28 Şubat'ta okuldan uzaklaştırılanlar.
Mağduriyetlerimizi yarıştırırız. Öteki hiç ezilmemiş gibi kendi travmamızı yüceltir ve kutsallaştırırız. Oysa anlamak ve hemhal olmak için o kadar çok ortak hikayemiz var ki...
Orta ve ileri yaşlarda gençlerden ümitsiz karamsar bir nesil var. Ebeveynler çocuklarını, hatta torunlarını beğenmiyor ve kendi yaşadıkları tecrübeyi onların da hissetmelerini istiyorlar.
Mahalle baskısı, kültürel dogmalar ve saplantılı inançlar zaman zaman gençleri dışlayan onları yok sayan bir anlayışı hakim kılıyor. Kendi çocuklarıyla iletişim kuramayan ve dertleşemeyen ebeveynler en şikayetçi kesim. Aslında ebeveynlerin hedefe koydukları Z kuşağından kasıt bizzat ihmal ettikleri kendi çocukları.
Siyasete ve iş hayatına fazla zaman ayıran insanlar çocuklarını daha çok ihmal ediyorlar. Her akşam dünyayı değiştirmek, hükümetler kurup devirmekle meşgul olanların kendi özel dünyalarını ihmal ettikleri bir gerçek. Hayatının merkezine büyüme ve yatırım stratejilerini koyan ebeveynlerin şirketlerini ayakta tutmak kadar çocuklarına zaman ayırmadığı da ne yazık ki gerçek.
Anne-Baba hangi dünya görüşünden yahut sosyo-ekonomik düzeyden olursa olsun çocuğunun eğitimini ve terbiyesini başkalarına ihale etme arayışında. Modern çekirdek aileler çocuklarını bir kolejde yahut cemaatte yetiştirmek için arayış içinde. Oysa çocuklar aile değerlerini ancak sevginin hakim olduğu sıcak bir yuvada edinirler. Bu süreçte didaktik bir üslupla nasihat vermek yerine ebeveynin olumlu davranışıyla model olması çocuklar için yeterli.