Gıda enflasyonunun önemli sebeplerinden biri, tarım ürünlerinin ekiminde çiftçinin değişen eğilimleri ve zaman zaman mahsulün tarlada zayi olmasına yol açarak üreticiyi mağdur eden doğal olaylar. Bunlar üreticiden son kullanıcıya ulaşana kadarki zincirde de keyfi fiyatlamalara yol açabiliyor. Türkiye gibi tarım ürünü zengini bir ülke olmasak, Rusya gibi dışa bağımlı olsak belki de bu fiyat dalgalanmalarının önüne geçmek daha kolay olacak.
İki üç senedir Barış Manço'nun "domates, biber, patlıcan"ı dilimizde. Her seferinde bir sebzenin krallığını ilan ediyoruz.
Hatırlarsanız Türk mutfağının olmazsa olmazı soğanın fiyatı çok artınca sadece "menemeni soğanlı sevenler" değil muhalefet de sazı eline almış ve iktidara demediğini bırakmamıştı. Üretim az, ihracat da fazla olunca yerli tüketici için soğan birdenbire kendini kışın manavdaki Ayşe kadın fasulye sanmıştı.
Şaka bir yana, tarım politikaları orta ve alt gelirli vatandaşın geçim sıkıntısı çekmemesi için çok çok önemli bir konu. Ayrıca tarım en stratejik sektörlerden biri haline geldi, özellikle de pandemiden sonra.
Nasıl ki savunma sanayiinde, enerjide, geri dönüşü kısa değil uzun vadede olan, ekonomik külfeti bize sefası gelecek nesillere diyerek büyük yatırımlar yapıyorsak tarım politikalarında da böyle bir vizyonla hareket etmemiz gerekiyor. Yerli tohum çalışmalarına verilen önem bunun bir göstergesi.
Ayrıca gıda fiyatlarında yaşanan sorun, ülkenin uzun erimli büyüme vizyonunu da yok pahasına kilitleyebiliyor. Muhalefetin Türkiye'deki bunca büyük yatırımı görmeyip, Türkiye'nin son 10 yılda katettiği seviyeyi perdeleyip lafı ha bire tencereye getirmesinin sebebi bu.
Tatilden, giyimden kuşamdan kısarsınız; daha doğrusu bunların tamamını bütçemize göre ayarlayabiliriz. Piyasada oldukça geniş fiyat skalasında bu hizmet ve ürünlere erişim imkanı var. Her bütçeye göre konfeksiyonumuz var mesela. Ama mutfak söz konusu olduğunda hepimiz aynı pazara, aynı markete gidiyoruz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın talimatı üzerine Toprak Mahsulleri Ofisi aracılığıyla çiftçinin elinde kalan patates ve soğanlar alındı. Bunların, valilik ve kaymakamlıklar üzerinden Ramazan öncesinde ihtiyaç sahiplerine dağıtımı yapılmaya başlandı. Hem üretici hem tüketici açısından rahatlatıcı bir karar oldu bu.
Bir densizin vatandaşa soğan verirken çektiği fotoğraf üzerinden yapılan anti propagandanın ciddiye alınır tarafı yok. Nasıl ki her kalitede ürün yelpazemiz var, her tıynette, her seviyede de insanımız da bulunuyor. Yalanın siyasi propaganda aracına döndüğü, muhalefetin yalanla siyaset yaptığı bir vasatta yüzbinlerce kişiyi mutlu eden bir uygulama böyle bir kare fotoğrafa kurban gidebiliyor.
Bir densizin paylaştığı fotoğraf üzerinden devletin hem üreticiyi hem tüketiciyi kolladığı bu uygulamayı eleştirmenin gerçek sebebi ise, bir sonraki sezonda soğan ve patatesin yine el yakan fiyatlara erişmesinin önlenmiş olması.
Çiftçi bu sene hasadını satamayıp çürümeye bıraksa sonraki sene ne yapar? En iyi ihtimalle daha az eker. Haliyle yine "büyüksün soğan, büyüksün patates" günleri gelir.
Buna en çok kim sevinir?
Türkiye'nin ulaştığı ekonomik büyümeyi, 5-10 sene sonra semeresini alacağımız büyük yatırımları görmeyip, pandeminin tüm dünya ülkelerinde meydana getirdiği ekonomik daralmayı perdeleyip sorun sadece bizde algısı yaratmaya çalışan muhalefet partileri tabii ki.
Kant'ın solculuğunu siyaset sananların "128 milyar dolar nerede?" diye sorması da bundan. Yoksa onlar da biliyorlar bu sorunun ne kadar boş beleş olduğunu.