Cumhurbaşkanı Erdoğan, 14. Büyükelçiler Konferansında yaptığı konuşmada, Türkiye Yüzyılı dış politikasının temellerini anlatmış oldu.
Önce bir giriş
Bin yıllık tarihimizde karşımıza çıkanlar değişti, taktıkları maskeler değişti, kullanılan aparatlar değişti, ama niyetler hiçbir zaman değişmedi. Bir dönem ASALA terör örgütünü, ardından bölücü terör örgütü PKK'yı başımıza musallat ettiler. Daha sonra marjinal sol örgütleri devreye aldılar, DEAŞ ve FETÖ'yle tetikçilerine yenilerini eklediler.
Durum tespiti
Dışişlerinde, 260 temsilciğimizle dünyanın en geniş 5 diplomasi ağından biri haline geldik.
Afrika ortaklık politikamız kapsamında 54 ülkenin bulunduğu kıtada 44 büyükelçiliğimiz faaliyet gösteriyor. Latin Amerika ve Karayipler açılım politikamızla, bölgeyle ticaret hacmimizi 15 kat artırdık, büyükelçilik sayımızı 18'e yükselttik.
Muhalefetin algı operasyonlarına, "Türkiye yalnızlığa itildi" kirli/kara propagandalarına rağmen Türkiye küresel siyasetin parlayan yıldızıdır.
Sahada giderek güçlenen Türkiye, masada da kazanımlar elde etti.
Libya'da meşru hükümetten yana müdahalemiz, bu ülkenin bölünmesinin önüne geçti.
Can Azerbaycan'la sergilediğimiz dayanışma sayesinde hem 30 yıllık işgalin ardından Karabağ özgürlüğüne kavuştu, hem de Güney Kafkasya'da kalıcı barış ve istikrar adına önemli bir fırsat yakalandı.
Suriye'nin kuzeyine yönelik harekâtlarımız güney illerimizin güvenliğini teminat altına alma yanında, terör devleti kurma heveslerini de kursaklarda bıraktı.
Irak makamlarıyla eşgüdüm içinde yürüttüğümüz operasyonlarımızla bölücü terör örgütüne tarihinin en ağır darbelerini indiriyoruz. Irak ve Suriye istikrara kavuştukça, sığınmacıların gönüllü, güvenli ve onurlu geri dönüşleri de hızlanacaktır.
Yeni temeller:
Dış politikada artık vesayet ağalarının dayatmaları değil, istişare kültürü ve işbirliği ruhu benimsenerek bakanlıklar arasında dayanışma, birlikte hareket etme zeminleri inşa ediliyor.
Devletimizin kurumları arasındaki insicamı yansıtan bu iş birliği ruhu güçlendiriliyor.
Bürokratik oligarşinin sembollerinden olan kurumsal taassubun, geçmişte ülkemize yüklediği faturaları hepimiz gayet iyi biliyoruz.
Türkiye, sadece devlet organlarında eşgüdüm eksikliğinin değil rekabetin, güç savaşının, çekişmenin, hatta çatışmanın bedelini ödemiş bir ülkedir. İlk göreve geldiğimizde bu sorunla maalesef biz de pek çok defa yüzleştik. Kendini milletten, milletin yetki ve sorumluluk verdiği siyasi iradeden üstün gören elitist zihniyetin engellemelerine maruz kaldık. Devletin içine sızmış örgütlerden farklı menfaat gruplarına kadar birçok karanlık odakla karşılaştık, mücadele ettik.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçerek Türkiye'ye ekonomik, siyasi ve diplomatik olarak bedel ödeten vesayetçi yaklaşımları tamamen rafa kaldırdık. Karar alma süreçlerini hızlandıran, yönetimde çift başlılığa son veren bu sistem, Türkiye'yi şaha kaldıracaktır.
Biz kimseyle kavga peşinde, husumetleri büyütme peşinde değiliz, bilakis dostlarımızın sayısını daha da artırmanın derdindeyiz. Bizim kimseyle, özellikle komşularımızla çözülemeyecek hiçbir meselemiz yoktur.
FETÖ elebaşının yeri hapishane
Ülkemiz sadece PKK ve uzantılarıyla değil, FETÖ'yle mücadelesinde de yalnız bırakılmıştır. FETÖ elebaşının Amerikan makamlarına verdiğimiz klasörler dolusu belgeye rağmen hala serbestçe dolaşmasını kabul etmiyoruz. Meclis'i bombalayanların, 252 insanımızı şehit edenlerin yeri sokaklar değil hapishanelerdir.