Düşmanlarınızı yenmenin en güzel, en masrafsız yöntemi onları birbirine düşürmektir... Aralarında fitne ateşini yaktıktan sonra, gerisi kendiliğinden gelir... Birinin yapacağı hata, hatalar zincirini tetikler ve günün sonunda düşmanlarınız sizin ayaklarınıza kapanacak hale bile gelebilir...
Bir an için 2011 yılında olduğumuzu düşünelim: AK Parti rakipsiz, muhalefet çaresiz... Muhalefet öylesine çaresiz ki genel veya yerel hiçbir seçimde AK Parti’yi yenebileceğine ihtimal dahi vermiyor... Aynı şekilde İsrail de çaresiz... Tarihinde ilk kez ‘one minute’ gibi bir hakareti yemiş olmasına rağmen Türkiye’ye zarar vermekte zorlanıyor...
Avrupa Birliği, ABD, Rusya ve diğer devletler de Ankara Hükümeti’nin sarsılmaz ve bağımsız görünüşü karşısında çareler arıyor. Türkiye’nin kendi başına buyruk tavırları Almanya’yı, Fransa’yı ve diğerlerini rahatsız ediyor, hatta çıldırtıyor... Fakat Ankara’yı sallamak mümkün değil, çünkü Ankara’da saflar sık görünüyor.
***
Saflara baktığımızda Milli Görüş ve benzeri siyasi akımlara ek olarak eski ANAPlıların, DYP, DP ve diğer eski partilerin olduğunu; neredeyse tüm cemaatlerin ve diğer dini grupların aynı sırada yer aldığını; ekonomik gelişme ve istikrardan memnun grupların bu saflarda yer aldığını; milliyetçi, muhafazakâr ve hatta sosyal ve demokrat bir Türkiye hayal edenlerin aynı çizgide yer aldığını; daha fazla ekmek, özgürlük ve adalet bekleyenlerin; daha fazla reform isteyenlerin, Kürtlerin, azınlıkların vs. hep aynı tarafta yer aldığını görüyoruz...
O yıllarda Ankara’daki safların en önemli kısmını ise Fethullah Gülen Cemaati (Hizmet) oluşturuyordu. Hizmet, müspet Anadolu insanlarının eski Türkiye kurumlarına girmesini sağlamış bir yapı olarak Başbakan Erdoğan’a ve AK Parti hükümetlerine en büyük desteği veren grup oldu. Emniyet teşkilatında ve yargıda kendisini Hükümete siper edenler bu insanlar oldular. Nitekim başta Başbakan Erdoğan olmak üzere AK Parti de bu hizmetleri hep takdir etti...
Eğer Hizmet’e yakın savcı ve hâkimlerin cesareti olmasaydı Türkiye’de birkaç kez askeri darbe olmuştu, onlarca faili meçhul cinayet yaşanmıştı. Görebildiğim kadarıyla bu insanlar bu hizmetlerini maddi bir karşılık için değil, manevi bir hedef için yapmışlardı. Hükümeti güçlü kılan da zaten buydu.
Siyasi alanda Parti, toplumsal dönüşüm ve Hükümet’in korunması anlamında Cemaat’in katkıları ortaya yenilmez bir güç çıkardı...
Eğer 2011 yılında ABD, İsrail, Yunanistan, Rusya, AB, Ergenekon, KCK veya başka bir Türkiye karşıtı gücün yerinde olsaydım tek dileğim AK Parti ile Cemaat’in arasına kara kedi girmesi olurdu. O günlerde karanlık güçlerin bir tek dileği vardı, o da AK Parti’yi oluşturan koalisyonun başta Cemaat olmak üzere dağılmasıydı. Cemaat burada belki de en alttaki taştı, eğer onu çekmek mümkün olursa diğer taşlar da yerinden oynardı.
***
Bugün şer güçlerin hayali gerçek olmuştur. Hizmet suçlu mu, suçsuz mu kısmıyla ilgili değilim. Yaşananların büyük bir tuzak olduğunu, hedefinin de AK Parti Hükümeti’ni devirmek olduğunu düşünüyorum... Yaşananlar nedeniyle birilerini suçlamak mümkün, ancak karşılıklı suçlamaların tuzağın ta kendisi olduğu kanaatindeyim. Bu kısır döngüde ağzını her açan tuzağın parçası oluyor, ateşe odun taşıyor bence...
Bu saatten sonra kimseye ‘sakin olun’ diyecek halim yok... Tek diyeceğim, büyük oyunu görün, suçluyu, kusurluyu değil. Suça değil, sonuca odaklanın lütfen... Evet, ortada bir darbe girişimi var, ancak bu darbe girişimini kanaatim odur ki oyuna gelerek hep birlikte yapıyoruz. Yani yaşadığımız tam bir harakiri, tam bir intihar...