Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın SETA toplantısındaki konuşmasının ardından, Pazar günü Konya'dan Bahçeli'nin teşkilatına hitabı, net olarak Türkiye'nin beka meselesinin olduğunu ve bu hususta tüm siyasi görüşlerin bir tarafa atılması gerektiğine ışık tutan mesajlar içermekteydi.
Erdoğan; referandum sonucunun "EVET" çıkması, Türkiye'nin akıbetinin anahtarı olduğuna işaret ederken, Bahçeli ise "Türkiye'nin geleceği için Evet" kararının hayati olduğuna işaret etti.
Şimdi bu durumu, ülke içerisinde farklı görüşlerle, farklı yorumlayanlar olabilir. Tabiatı gereği, bunun olması normaldir. Lakin anormal olan, referandum sürecinde sonucu etkilemek adına, Evet'in karşısında duranların sesinin dışarıdaki odaklarca desteklenmesidir. Sadece bu durum; referandum sonucunun, Türkiye'nin lehinde olmaması için dışarıdaki güçlerin, içerideki gruplar üzerinden, toplumu ikiye bölme çabasını taşıdıklarını görebiliyoruz.
Herkesin tercih yapma hukuku vardır, hiç kuşkusuz! Lakin referandum sonucu ve top yekün Türkiye'nin idare etme yönteminin değiştirilmesine dair anayasa değişikliğinin tek amacı vardır.
Ağır bir zaman dilindeyiz. Yeni düzen kuruluyor ve bu düzende Türkiye'nin kayıpsız kazanması gerekiyor. İşte bu kayıpsız kazanç için, Türkiye'nin ayaklarına ve ellerine bağlanan idare etme usulunun, bir an önce düzlüğe çıkması lazım. Başkanlık sistemi kendisiyle birlikte Türkiye'nin reflekslerinin hızlı hareketlenmesine kapı açacaktır. Öte yandan, ülke içerisindeki kontrol noktalarının milli merkezlere geçmesini sağlayacaktır. Varlık Fonu kurgusu, buna örnek en güzel numune oldu esasında. Güç merkezini oluşturup, Türkiye için hayati projelere hızlı kapı açma amacı gütmekle birlikte, hem de dış operasyonların içerideki olumsuz etkisini minimize etmek için akıllıca hamledir.
Bir kaç hafta içerisinde, dünyanın çok bahsedilen devletlerinin liderleri olan İngiltere Başbakanı May, Almanya Şansölyesi Merkel, bir kaç gün önce CIA Direktörü Pompeo'nun Ankara ziyaretlerini, bir de bu gözle yorumlayalım bence.
Hatta Rus uçaklarının Türk askerinin olduğu binayı vurmasını da, CIA Direktörü'nün Ankara'ya gelişi akabinde olmasını da, göz önünde bulunduralım bence.
Amerika'nın nihai hedefinin "Çin" olduğunu, giderek daha net ifade etmesini, hatta bu durumun düşmanlık zeminine geçeceğini tahmin etmek zor değildir. İş böyle olunca Erdoğan'ın; Suudi Arabistan, Bahreyn, Katar ziyaretleri de, bir başka anlam taşımaya başlıyor.
Hatta bu bölgeye, Genelkurmay Başkanı'nın ardından Savunma Bakanı'nın ziyaretlerinin de, bir mesaj içerdiği aşikar değil mi?
Şimdi anlaşılan o ki; yeni düzen kurulurken bayağı canlar yakılacak, epey savaş olacak. Zaten malum savaş ortamının esasını bu durum teşkil etmektedir.
Bu küresel bir gelişmedir ve Türkiye bu gelişmeden dışarıda kalamaz, dışarıdan bakamaz. Çok istendi diğer devletlerce; "bastırılmış Türkiye", "yok edilmiş toplum". Lakin hem Türkiye Devleti'nin derin aklı, hem de Erdoğan'ın devlet adamı refleksi, hem de milli iradenin bunu doğru okuyabilmesi, nihayetinde beklentilerin aksini ortaya çıkarmış oldu. Bahçeli'nin tutumu, bu anlamda hayatidir. Nedeni çok basit. Dünyaya bir mesaj verildiği aşikardır. Sadece dünya bizi dizayn etmiyor. Bize dışarıdan dayatılan şeylere, içeriden destek bulmak, büyük güçler için zor değil, gördüğüm kadarıyla! Lakin Türkiye'nin 150 sene evvel ki duruma sokulmaması için bilinçli toplum, idrak eden siyaset aklı ve derin devlet kodları önemle olayı Türkiye lehine dönüştürmektedir. İşte referandumdan "Evet" sonucunun çıkmasının ne kadar hayati olduğunu, bu konsept üzerinden okumamız lazım.
Türkiye'nin; Orta Doğu coğrafyasında, vazgeçilmez bir güç olduğunu belki şimdi göremeyenler, yıllar sonra fiili sonuçlarla birlikte anlayacaktır muhakkak!
Şimdi durumu önceden görebilenlerin dönemi olduğunu, görenlere destek olunması gerektiğini de, toplumun iyice benimsemesi gerekiyor.
Türkiye'nin güvenliğinin yanısıra, gelecekteki dünya şekillenmesindeki yeri ve rolünün birinin peşine takılan durumdan çıkarak, bağımsız ve güçlü figür olması için çaba harcandığını görmekteyiz. Erdoğan'ın önemi, bu anlamda daha bariz görülmelidir. Bahçeli'nin tutumu, bu doğrultuda okunmalıdır. İşte önümüzdeki derinlemesine büyük tabloyu okuyan ve geçmişte bize takılan pranganın çıkarılması için yeni bir fırsatın doğduğunu iyi kullanma dönemindeyiz. Bahçeli'nin Konya konuşması, Erdoğan'ın İstanbul'dan seslenişi, tamamen dış odaklar için de mesaj içermekteydi. Bu beraberliği göstermek gücü aynı noktaya odaklanarak sarf etmek, mükemmel devlet adabının göstergesi olarak tarihe geçmektedir. İşte o yüzden mahalli siyaset döneminin bittiği, jeostratejik siyaset üretiminin devreye girdiği bu çağda, kazanmak için "Evet" sonucu hayatidir. Büyük Türkiye olmak, milletçe selamete ermek için, milli güçlerin ittifakı şarttır...