23 Nisan tarihi, artık bayram olmasının ötesinde, yaşadığımız şu büyük değişimi anlatan çok önemli bir tarihi güne de dönüştü.
Türkiye’nin, Ermeni meselesine dair, Başbakan aracılığıyla yaptığı tarihi açıklama, bu yeni dönemin şimdiden en belirgin sembollerinden olmaya aday. Ancak, aynı saatlerde Filistin’de Hamas ve El-Fetih’in uzlaştıkları haberi de geldi. Bu uzlaşmada Türkiye’nin katkısı büyük. Ve tabii ki bu uzlaşmanın siyasi sonuçları da Filistin sorununun çözümüne ve yeni yoluna büyük katkı yapacak. Ben kendimi bildim bileli, Ortadoğu’yu da kapsayan bu büyük coğrafyada, Ermeni meselesi, Kürt ve Flistin sorunu ve de Kıbrıs sorunu adeta bir Gordiyon düğümü olarak boğazımızı sıkar.
Bir 20. yüzyıl sorunu olan ve bütün bu bölgede geç kalmış ulus-devletlerin insanlığa karşı suçu ve ayıbı olarak karşımızda duran bu büyük sorunlar, şaşırtıcı bir hızla, tıpkı Gordiyon’un düğüme kılıcını vurması gibi, çözülüyor.
Tarihi Ermeni tehciri ile ilgili olarak Başbakanlıktan yapılan açıklamadan sonra, Erdoğan üzerinden Türkiye karşıtı pozisyon alan batı medyası epey şaşkındı; 9 dilde yazılan açıkmayı herhalde çapraz çeviriler yaparak defalarca okumuşlardır. Şaşırmışlardı; çünkü, Türkiye’nin bu süreçte nereye gittiğini ve kendilerinin de nerede durduğunu hiç bir zaman anlayamadılar. Şimdi bir parça durumun farkına vardılar. Tabii bu farkındalıkta Putin’in, AB’nin krizinden ve ABD’nin Pasifik’i, Ortadoğu-Kafkasya coğrafyasına tercih ederek geri çekilmesinden faydalanarak, Stalin gibi davranmaya başlamasının payı büyük ama işte bir musibet bin nasihatten yeğdir... Ancak bu açıklamadan sonraki durum, içeride ‘muhalefet’ için çok daha ortaya karışık bir felaketti. ‘Batı’ya karşı bizi rezil etti; Türkiye içe kapanıyor, burası artık diktatörlük’ bağırışlarıyla ‘muhalefet’ yapan ve tam burada içiçe geçen ulusalcı-liberal-parelel üçlüsü, tam bayram günü seçim sonrasından bile, daha acınacak hale düştü. ‘Bu açıklama, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmak için bir istismarı ve manevrası’ falan demeye başladılar ve bu gibi cümleler gösteriyor ki, bu kesimlerin çok derin mental sakatlıkları artarak devam ediyor.
Çürümüş ideoloji yanlış bilgidir...
İşte bu kavrayamama hali çok önemli bir sorun ve bazen de hiç ummadığınız kişilerde bile gözüküyor. Mesela Tarhan Erdem’in bir TV programında Erdoğan’ın sokak eylemleriyle bir iki yıl içinde devrileceğini söylemesi tam böyle ideoloji kaynaklı mental durum. Tarhan bey, sunucunun ‘bir bildiğiniz mi var, böyle konuşuyorsunuz’ ısrarına karşı, bir ‘bildiği’ olduğunu ima ediyor ama o bildiğini söylemiyor.
Şimdi ben size Tarhan Erdem’in o bildiğini söyleyeyim:
Tarhan Erdem’in bildiği esasında eski bir bilgi ve bu bilginin kaynağı, Almanya’dan başlayarak şekillenen sonra Londra’da entelektüel ve finansal olarak park ederek ABD’de kök salan, geleneksel askeri-sinai yapı ve onların kirli finansının temsilcileri...Bu, geleneksel hegemonya, bütün bir 20. yüzyılı kanla-iç savaşlar, darbeler, diktatörlükler,katliamlar-belirledi.
Çoğu kere bu yapı neocon falan diye anlatılıyor ama bu yeterli değil, neoconlar bu yapının yalnızca bir parçası. Bu yapıya Almanya’da 4. Reich peşinde olan demir-çelik sermayesi ve finans-kapital, Londra’daki 20 trilyon dolara varan hedge fonlar ve ABD’de Demokratların içinde bile örgütlü olan, savaş yanlısı cephe de var.
Örneğin Cumhuriyet Gazetesi’nde 25 Mart 2010 tarihinde şöyle bir haber var: ‘ABD’nin en etkili kuruluşlarından biri olan ve kimilerinin “Demokratların gölge hükümeti” olarak da tanımladığı Brookings Enstitüsü’nün yayımladığı yıllık faaliyet raporuna göre, Gülen cemaatinin işadamı örgütlenmesi olarak bilinen Türkiye Sanayici ve İşadamları Konfederasyonu (TUSKON), düşünce kuruluşuna geçen yıl 50 bin ila 99 bin dolar arasında para bağışında bulundu. (...) Türkiye’den bağış yapanlar listesinde TUSKON’un yanı sıra 100 bin ila 249 bin dolarlık bağış diliminde TÜSİAD, Hanzade Doğan, Doğan Şirketler Grubu ve Sabancı Üniversitesi yer alıyor. Kuruluşa ayrıca Temmuz 2007 ile 30 Haziran 2008 döneminde Ekşioğulları İnşaat Endüstrisi, Nurol Holding, TÜSİAD ve Doğan Şirketler Grubu da bağış yaptı.’ (25 Mart, 2010, Cumhuriyet...) Brookings Enstitüsü’ne yüklü bağışlar Ortadoğu’dan da geliyor, petrol zengini Körfez ülkeleri, Enstitü’nün bağış heveslileri ve Enstitü, başta ABD Savunma Bakanlığı olmak üzere, bütün silah tekelleri, geleneksel otomotiv sanayisi ve bunların kirli finans yapılarından yüklü yardımlar alıyor.
Yanlış anlaşılmasın Brookings Enstitüsü, bütün bu yapının çok küçük bir noktası sadece; belirleyeci değil, ancak bu yapıların toplamı Tarhan Erdem’in bir bildiğim var dediği istihbaratın kaynakları. Çünkü bu yapılar, 2013 başında, kesin olarak Erdoğan’ın iktidardan indirilmesi konusunda mutabakata vardılar. Hale hele Erdoğan’ın ‘yetkilerini tam kullanacak ve Türkiye’yi başkanlık sistemine taşıyacak Cumhurbaşkanlığı makamına halk tarafından seçilmesi bu eski hegemonya sahipleri için tam bir yenilgi ve kabus.
Bir Tarhan Erdem anısı
Şimdi Tarhan Erdem ile ilgili şu anımı size anlatmak istiyorum; Tarhan Erdem gibilerin, bilgileri ve öngörüleri, tamam; şimdiye kadar önemliydi ve eski hegemonyanın, yukarıda anlattığım, yönelimine bakarak ‘tutan’ kestirimlerde bulunabiliyorlardı.
Ama Tarhan Erdem, 2011’den sonra bile AK Parti’nin bu şekilde devam edeceğini düşünmüyordu; işte bakın şu geçti başımdan; 2009 yılında İstanbul’da IMF ve Dünya Bankası’nın toplantılarında Hak-İş’in düzenlediği panelde konuşmacıydım. O panelde IMF temsilcisi de konuşmacıydı. Ben, İstanbul Üniversitesi’nden Doç.Dr. Dündar Murat Demiröz’le birlikte yaptığımız bir çalışmayı sundum.
Bu çalışmada, biz Türkiye’nin 2010 yılında yüzde 8.9-9 civarında büyüyeceği bulmuştuk. Ben bunu anlatınca salonda gülüşmeler oldu. IMF temsilcisi de gülerek Türkiye, ‘bu büyümeyi rüyasında göremez’ dedi.
Ancak, biliyorsunuz, Türkiye 2010 yılında yüzde 8,9 büyüdü. Bu büyümeyi arkasına alan hükümette seçimlerde önemli bir başarı yakaladı...Yine aynı süreçte, 24 Televizyonu’nda bir programa katılmak üzere kuliste beklerken Tarhan Erdem’le karşılaştım. Bizim 2010 büyümesini yüzde 9 bulduğumuzu söyledim. Bilmiyorum hatırlar mı ama bana Tarhan Bey aynen şunu söyledi;
‘Ciddi misiz, bu dediğiniz olursa AK Parti, 2011’de yüzde 50 ile iktidar olur. Tarhan Bey, bizim bulduğumuz büyüme tahminine inanmak istememişti; çünkü ona göre bu doğruysa yüzde 50 gerçekleşirdi ama yüzde 50’ye küresel sistem izin vermezdi. İştebu büyüme tahmini Tarhan Erdem’in tecrübesinden kaçmamıştı ama o günlerde de, Türkiye’nin bu kadar hızlı büyümesi yine-Tarhan Bey dışında da- ‘birilerini’ ürkütüyordu ve buna inanmak istemiyorlardı. O zaman da ‘cari açık, enflasyon artar bu kadar hızlı büyümememiz lazım, zaten büyüyemeyiz, siz ne yapmışsınız’ nakaratlarını o kadar çok duydum ki. Peki, ne oldu? Türkiye, yüksek sanayi bazlı büyüme temposunu tutturduğu zaman cari açık, enflasyon zaten sorun olmayacaktı, olmadı...
Haritaya bakın yeter...
Tarhan Bey, fena halde yanılıyor, beni arasa ben onu ofisinde bir harita ile ziyaret eder ve Brookings gibi yerlerden daha güvenilir bilgi verirdim.
Tarhan Bey,elinizi Hazar Denizi’ne koyun, onun doğusuna, batısına, güneyine, kuzeyine gidin-bu arada kuzeyi demişken Kazakistan’la da enerji anlaşması yapıyoruz- hem Ermenistan açıklamasını hem Filistin, Kürt ve Kıbrıs sorunlarının neden çözülmekte olduğunu ve Erdoğan’ın neden güçlenerek devam edeceğini anlarsınız.