Yenildiği bir maçın kural hatası nedeniyle yinelenmesi, Beşiktaş’ın eline geçen büyük bir şanstı. Bu arada, zirvedeki Fenerbahçe’nin peş peşe yenilmesi puan farkını azaltmıştı. Kazanmak, şampiyonluk aramaya yol verecekti. Ve hatta peşindekilerle arayı açmasını sağlayacaktı. Biliç maç öncesi onun için ‘büyük oyun’ dedi, maç için. Peki, farkında mıydı sahadakiler? Evet! Önce hücumu sonra savunmayı büyük oynadılar.
Son haftaları umulmadık puan kayıpları ile geçiren Kasımpaşa, kazandığı bir maçın yeniden oynatılmasının itici etkisi ile sahadaydı. Onlar da farkındaydılar. Ve oyun akışındaki egemen taraf görüntüsünü çizdiler. Üç gol yedikleri ilk yarıda topa sahip olma oranları %59’du! İlk bölümdeki akışı, bu özellikten çok, Beşiktaş’ın oyunun iki yanını oynamaya geçişlerdeki çabukluğu ile ilk ve üçüncü golleri üretişlerindeki hızlı düşünme, hızla uygulama becerileri belirledi.
Tekrar maçını olası bir gerginlikten korumak için oldukça hassas kararlarla yöneten Tolga Özkalfa 49.dakikada Serdar’ı 2.sarı kartla oyundan çıkarınca Beşiktaş büyük darbe aldı. Çünkü oyun düzeni bozuldu. Atiba sağbeke kayınca orta alandaki direnç azaldı ve hücum ağırlığı yok oldu Beşiktaş’ın. Şota, Donk ile Malki’yi oyuna aldı ve 10 kişilik rakibi karşısında üçlü savunmaya dönerek hücum gücünü iyice artırdı. Ve Kasımpaşa umutlu bir arayışa girdi. Bu dönemde bir süre Beşiktaş önde top tutma becerisi gösteremedi. Sürekli savunma yapmak riskliydi, ama moralini kazanmış Kasımpaşa’ya karşı paniksiz dayandı. Biliç’in, Almeida’yı alıp Holosko’yu göreve sürerek geniş alanlara kontratakla gitmeyi planlaması hücum olanağı da sağladı. Maçı gol yemeden bitirdiler.
Üç puan çok değerliydi Beşiktaş için. Ancak, yanı sıra iki önemli değer daha kazanıldı. Zirve umudu ve oraya tırmandıracak özgüven. Beşiktaş bu ikisini yitirmez, ceza ve sakatlıkların çözülemez darbesini yemezse zirveyi darmadağın edebilir. Maçta bireysel öne çıkardığım oyuncu yok. Çünkü takımca oynadılar. Güzel sonucu bu üretti.