Başbakan Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu Kürt sorununda işbirliği imkânlarını görüşmek üzere dün bir araya geldi. Kimi yorumcular görüşmeyi “CHP, Kürt sorununun çözümünü bugün başbakana sunacak” diye yorumluyor. Anlayacağınız CHP Kılıçdaroğlu yönetiminde belki de ilk kez gündemi belirlemeyi başardı.
Elbette ikilinin görüşmesinin sembo- lik bir değeri var. Uzun bir aradan sonra iki liderin bir araya gelmesi en azından yeni dönem siyasette normalleşme fırsatı olarak görülebilir. Çünkü bir ülkenin iki siyasi partisinin genel başkanının görüşmesinin büyük bir olay gibi algılandığı bir yerde ters giden bir şeyler vardır. Başka bir deyişle liderler bundan sonra daha sık görüşmelidirler.
Sihirli formül yok
Bilmemiz gereken ikinci nokta ise Kürt sorununun ve terörle mücadelenin sihirli bir formülü yoktur. Etnik sorunlar da, terörle mücadele de sabır gerektiren, uzun ve meşakkatli bir yoldur. Yapılması gerekenler az çok bellidir. Onlarca yıl sonra çıkıp “evreka, evreka, sorunun çözümünü ben buldum” demek mümkün değildir. Bu nedenle umutları gereksiz yere körükleyip, kamuoyunu bir kez daha hayal kırıklı-ğı içinde bırakmamak gerekir.
Peki, bu durumda Erdoğan-Kılıçdaroğlu görüşmesinden ne beklemeliyiz?
Görüşme iki partiyi ülkenin en önemli iki sorununda, yani Kürt sorunu ve terörle mücadelede, en azından bu sorunun bazı kısımlarında yakınlaştırmalıdır. Her iki konu da iç siyasette artık istismar edilmemelidir. CHP’nin Hükümet’e verebileceği en önemli katkı toplumda aşırı tepki çe- kebilecek reformlarda ona destek olması-dır. Yükü tek başına AK Parti’nin sırtına bırakmamasıdır. Aksi takdirde uzunca bir süredir konuştuğumuz reformları sade-ce Hükümet’in gayretleriyle tamamlamak mümkün olmayabilir.
İkincisi bu görüşme siyasi iklimi yumuşatmalı, özellikle yeni anayasa yapım sürecine olumlu bir şekilde yansımalıdır. İki parti de her hafta birbirlerine ağır hakaretler ederek işbirliği yapamazlar. Kısacası sadece bir araya gelmek yetmez, dilin de yumuşaması gerekir.
Üçüncü olarak, bu süreç terörle mücadeleyi zaafa uğratmamalı, PKK/KCK için yeniden toparlanma fırsatına dönüş-memelidir.
Dördüncüsü, hiçbir parti süreci kendi çıkarları için istismar etmemelidir. CHP de, BDP de, MHP de, AK Parti de bir diğerini masadan kaçmakla, hainlikle vs. suçlamamalıdır. Masadan mutlaka kalkmak gerekiyorsa sessizce kalkılmalıdır.
Sürecin bir diğer hedefi ise Kürtçü hareketin şiddete başvurmayan, en azından şiddete başvurmak istemeyen temsilcilerini sisteme dâhil etmek olmalıdır. Kürtçü hareket silahların esaretinden kurtarılmalıdır. PKK’nın emrine girmeye zorlanan siyasiler yönetilen değil, karar verici olmalıdırlar. Başka bir deyişle IRA ve ETA örneklerinde gördüğümüz gibi ayaklar ayak, başlar da baş rolüne dönmelidir ki görüşmelerin anlamlı bir hedefi olabilsin, Açılım tek taraflı kalmasın.
CHP için büyük şans
Son olarak Kılıçdaroğlu’nun ‘Kürt girişimi’ni CHP ve kendi liderliği için büyük bir şans olarak görüyorum. Eğer süreç başarılı olursa CHP’nin oyları kesinlikle yükselir, Kılıçdaroğlu da genel başkanlıktan gerçek bir liderliğe yükselir. Peki, bu kolay mıdır? Hayır! Elbette kolay değil. Lider olmanın kolay olduğunu kim söyledi ki!... Ama imkânsız da değil.
Diğer taraftan Sayın Kılıçdaroğlu Kürt sorununa katkı sağlamak için önce kendi partisindeki Kürt sorununu çözmek zorunda.... Ulusalcı kanadı sakinleştirmeden CHP’nin ulusal düzeyde çözüm üretebilmesi çok zor. Anlayacağınız CHP için Kürt sorununda hem riskler var, hem de büyük fırsatlar...