Facebook bu hafta tarihinde ilk kez bir şeffaflık raporu açıkladı. Rapora göre, bu yılın ilk yarısında, 74 ülke, 38 bin kullanıcıya dair bilgi istemiş. Bugün sokağa çıkın, kendisini merkez diye tanımlayan gazeteleri okuyanlara “En fazla bilgiyi hangi ülke istemiştir” diye sorun, çoğu “Türkiye” cevabını verecektir. Oysa gerçek bambaşka... ABD makamlarının Facebook’tan istediği kullanıcı bilgisi 11 bin ila 12 bin. İkinci sırada 3 bin 245 başvuruyla Hindistan geliyor. Üçüncü İngiltere bin 975, dördüncü Almanya bin 886, beşinci İtalya bin 705 ve altıncı Fransa bin 547 bilgi talebinde bulunmuş. Türkiye’yse Facebook’a sadece 173 kullanıcıyla ilgili 96 veri talebinde bulunmuş. İşin özeti, bir gerçek var bir de kafalarda oluşturulan algı...
***
Bu hafta köşelerde en çok dış politika yazısı vardı. Türkiye’nin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Geçici Üyesi olduğu dönemde İran ile daha fazla müzakere yapılsın diye, Washington’ın talebine rağmen, yaptırım kararını veto ettiği sırada “Ülkenin ekseni kaydı” başlıkları atanların, bir ay sonra “Çok Amerikancı politikalar izlendiği” yolunda eleştirilerini okumuştuk. Hangisi diye sorduğumda yanıt veremeyenler, 10 gün gibi kısa bir süre içerisinde, “Türkiye tek başına kaldı” ile “Türkiye uluslararası koalisyonun parçası olmaya çalışıyor” gibi çok farklı şeyler yazabiliyorlar. Kimileri için çok fazla değişen bir şey yok aslında...
***
Fenerbahçe’ye verilen ceza daha doğrusu o cezadan sonra futbol yazarlarınınyaptıklarına da bakalım: UEFA Disiplin Kurulu’ndaki savunmadan sonra “Başkan Avrupalılara fırça attı” diye methiyeler düzenler, Emenike transferinden sonra coşanlar, ilk Arsenal maçının ardından Başkan’ın “Emenike neden ilk 11’de oynamıyor Ersun Yanal’a fırça attığını” yazanlar, CAS’tan çıkan 2 yıllık onama ceza onamasından sonra bir coştular ki sormayın... Cezanın kesinleştiği gün ekranda “Takımda Sow gibi bir adamın var, gidip neden Emenike’yi alıyorsun kardeşim” diye soranları gördüm. Karara ve duruma göre bu kadar çok ve çabuk Kıble değiştirilmez ki...
***
Dün dündür, bugün bugün lafını söyleyen Süleyman Demirel’di ama uygulayıcıları onu kat ve kat geçti. Sabah başka, akşamsa tam tersini yazıp, söyleyebilen bir medyamız var. Acı ama gerçek bu...