Sebebi ne olursa olsun yaşam tarzına müdahale kavramı tartışmaya, konuşmaya, üzerinde düşünmeye ve elbette bir tehlike varsa karşı çıkmaya değerdir. İnsanın inandığı gibi yaşaması ve buna karşı müdahaleye itiraz etmesinden tabii bir şey olamaz. Gelenekten, sosyal çevreden, aileden gelen bilgi ve görgülerden olduğu gibi bireyin özgür iradesinden güç alarak teşekkül eden bir duygudan söz ediyoruz. Sonuçta birbirine benzer tarzlar ortaya çıktığı gibi, bu kadar farklı bileşenden oluşan tarzlar farklılıklar da gösterir. Sadece demokrasilerde değil, otokrasilerde de farklılık gösterir. İnsanın tabiatının kaçınılmaz sonucudur bu.
Dolayısıyla yaşam tarzı sosyolojik bir kutsallık içerir. O kadar içerir ki, sadece kendine ait alanı değil bir başkasının yaşam tarzına saygıyı da kapsar. Her kim, kendi hayatının kurallarına ve alışkanlıklarına sahip çıkıyorsa zımnen başkalarının hakkına hukukuna sahip çıkmayı da kabul etmiş olur. Aksi takdirde, bir tarzı dayatmış olur; yani bir normu kutsallaştırmış olur.
Yaşam tarzının garantisi değişimin kendisi
Türkiye bugün siyaset kaynaklı yaşam tarzına müdahale riski yaşayan bir ülke değildir. Başbakan Erdoğan’ın son sözleri üzerinden “özel hayata müdahale ediliyor” itirazı ve kampanyası yükseltenlerin düşüncesine rağmen değildir. Sadece son 10 yılda yaşanan demokratik değişim ve kimliklerden kültürlere kadar bütün baskı alanlarında ortaya çıkan özgürlükler bile yaşam tarzına müdahale riskini bertaraf etmeye kafi gelir. Bütün yaşam tarzlarına yaşama hakkını iade eden bir siyaset ve bir lideri özel hayatın güvenliği konusunda sorgulamak ancak bir kampanya olabilir. Hele bunu kendi hayatlarından başkasına tahammülü olmayanlar yapıyorsa...
Siyasette, medyada, akademide vs. yaşam tarzı kampanyası yapanlar on yıllardır bu eşitsiz ve hukuksuz duruma ses çıkarmadılar, bilakis omuz verdiler. Düne kadar kendilerine benzemeyenlerin haklarına sağır olanların bugün yaşam tarzı edebiyatı yapması hiç ikna edici değildir.
Tek ve kutsal norm dönemi bitti
Bugün değil ama ne yazık ki bu ülke onyıllardır açık ve bariz bir yaşam tarzına müdahale alanıydı. Ve ne yazık ki Kürtlerin, dindarların, azınlıkların; hasılı rejimin dogmalarının dışında kalan bütün sosyolojik, etnik, dini ve siyasal grupların reddedilen yaşam tarzları; sadece devletin değil tek bir tarzını kutsallaştıranların da baskısı altındaydı.
Tek tip... Kemalist, doktrine bağlı; belirli bir kıyafeti esas alan, belirli bir sosyalleşmeyi kriter kabul eden, belirli partileri tercihe zorlayan ve illa da bireyin laik olmasını esas alan bir norm.
O normun dışında kalanlar, Kürtler, dindarlar, Aleviler, azınlıklar ve hatta sosyalistlerin ortak kaderi “öteki” olmaktı. Öteki... Kemalist-laik hattın dışında bir yerde duran bütün sosyal ve siyasal grupların yaşam tarzları saygıyı hak etmiyordu. 90 yılın vatandaşlık hikayesi özetle bundan ibarettir
Öyle olduğu için de başörtülü kadınlar okuyamadı, çalışamadı, itildi, örselendi. Başörtülü kadınların dindar eşleri, babaları kardeşleri kamu kurumların atıldı. Bu yüzden darbeler yapıldı.
Kürtler kimlikleri yüzünden en ağır baskılara maruz kaldılar. Varlıkları bile tanınmadı. Aleviler -ki bugün de hala sorunları var- hem resmi ideolojiye payanda edildiler hem de o ideolojinin sahibi devletin katında yok sayıldılar.
Azınlıklar, uğradıkları baskılar bir yana mallarına mülklerine el konacak kadar zulüm gördüler.
Saymakla bitmez...
Hepsinin özel hikayesi bırakın yaşam tarzına müdahaleyi dört dörtlük bir yaşam hakkını inkar hikayesidir.
Laikçi gelenek başkasına tahammülü öğrenmeli
Türkiye bu büyük trajedilerin üstesinden demokrasiden sapmadan, sağduyuyla, gelmeyi başardı. Eksikliklerin de peşini bırakmıyor.
Tek bir normun, “En iyisi benim tarzım, geri kalan bana uysun” hakimiyeti de kibri de yok artık.
Tek bir kıyafetin, tek bir ideolojinin, tek bir zihniyetin egemenliği bitti...
Tepeden inen, jakoben hayat tarzının ömrü tükendi.
Bir norm yok, normlar var ve bir normun diğerine üstünlüğü yok, hepsinin eşitliği var. Herkes bir diğerinin hayatına saygı gösterecek; farklılıkların sorgulanmasına da tahammül edecek. Edecek ki demokrasi olabilsin.
Bir kez daha söyleyip bitirelim... Bu ülkede yaşam tarzlarının garantisi bizatihi bütün tarzlara özgürlük sağlayan son 10 yılın demokratik gelişimidir. Telaşa da kampanyaya da mahal yoktur.