İki ordu karşılaşır ve düşmanının bozguna uğramakta olduğunu ve düşman tarafın elinde sadece 1 top bulunduğunu gören kumandan, birliklerinin topyekûn hücuma geçmesi emrini verir.
Dağılmakta olan tarafın kumandanı ise, zaafını gizlemek ve düşmanlarını da korkutmak için, emir verir: 'Bütün toplar ateşlensin!'
Bu emri öğrenen karşı tarafın kumandanı, gerçekten de korkuya kapılır ve 'büyük zayiata uğramamak için saldırı'dan vazgeçer.
Hâlbuki 'Bütün toplar ateşlensin!' emrini alan ordunun elinde ise, sadece 2 adet top vardır. Ama 'bütün toplar.' denilmesi, o zaafı gizlemiştir.
*
Mahallî seçimler de olsa, bir genel seçim havasındayız.
Müthiş propaganda odakları, mitralyözlerini, toplarını ateşlediler.
Propagandada hedef, karşı olanları cezbetmek ve çok inatçı karşıtları ise sindirip ümidsizliğe düşürmek; tarafdar olanları ise, daha bir heyecanlandırmak, 'adrenalin'lerin yükseltmektir. Bu mekanizmayı kurnazlar kurar; dikkatli olanlar, bu durumu sükûnetle seyreder; safdiller de inanır.
(Sadece 1 sene önceki bu günlerde genel seçimler için, muhalefetin başkumandanı KK Paşa'nın, 350 milyon lira kadar reklam parası harcadığı şeklindeki iddialara bir yalanlama gelmediğini düşünelim. Ve 0 paralarla nice anket şirketleri, aldıkları 'ulûfe'ye göre, yüksek rakamlı anket sonuçlarıyla Cumhurbaşkanlığı'nı kazanacaklarının kesin olduğunu 3-4 ay öncesinden, 'yüzde 60-65'le geliyoruz.' diyerek ilân etmemişler miydi? Ankara ve İstanbul'da belediye başkanı olan 'zevât-ı nâ-muhtereme'ler, asıl işlerini bırakıp, KK Bey'e, -henüz seçilmeden- 'Sayın Cumhurbaşkanım' demiyorlar mıydı? KK ve çevresi de bu Belediye Başkanlarına, 'Sn. Cumhurbaşkanı Yardımcım.' diye hitab etmiyorlar mıydı? Ve milyonlarca safdil de bunları gerçek zannetmemiş miydi?)
Şimdi de öyle...
*
Konunun başka bir yönü de var.
'Bir kez siyasete girenin vücuduna virüs girmiştir; o virüs, o bedenden, ölümle çıkar.' denilir. S. Demirel de, 'Siyasetin kapısında 'GİRİLİR' tabelâsı vardır, ama 'ÇIKILIR tabelâsı yoktur. Çıkış, ancak tabutladır' derdi. 1950-1960 arasında 10 yıl başvekillik yapan ve büyük halk kitleleri tarafından coşkun şekilde sevilen ve amma, sonunda TSK'nın darbeci unsurlarınca kurulan uyduruk bir mahkeme tarafından idâma mahkûm edilen ve en alçak zorbalık usûlleriyle öldürülen merhûm Adnan Menderes de, 'Siyaset yolunda ilerledikçe gördüm ki, siyaset meğer âteşten bir gömlek imiş.' demişti.
*
Bu vesileyle bir-kaç 'siyaset oyuncusu'na değinmek istiyorum:
Güneydoğu Anadolu'da bir büyükşehrin belediye başkanlığı için, geçmişte 4 dönem milletvekilliği, son birkaç aydır da, Tayyib Bey'in Gn. Başkan Danışmanlığı'nı yapmış olan bir kişiyi, evvelki akşam, bir ekranda uzun uzun dinledim. 4 dönem milletvekilliğinden sonra siyasetten çekilmeyi düşündüğünü ve hiç bir makamda gözünün olmadığını söylerken, o kadar inandırıcı konuşuyordu ki. Neredeyse inanacaktım.
Bu kişi, AK Parti'nin onu, şehrinin Belediye Başkanlığı'na aday göstermemesi üzerine, -halk kitlelerinin yoğun isteğine dayanamayıp- 'siyasetten maksadın, halka hizmet etmek' olduğunu düşünmüş; bir fedakârlık daha yapıp, hemen, AK Parti'deki geçmişinden ve sıfatlarından soyunup, Erbakan Hoca'nın oğlunun partisine koşmuş...
*
-Nefislerini tatmin için değil de millete hizmet aşkı iddiasıyla bağımsız olarak veya başka partiden aday olan bazı isimler Karadeniz kıyılarının büyük şehir statüsünde olan 3 şehirden birisinde de görüldü. AK Parti'den 3 dönem milletvekili olan bir kişi, kendi şehrinde Belediye Başkanı adayı gösterilmeyince, hemen İP'ye tutundu.
Orta Karadeniz'in en büyük ilçelerinden birinde 3 dönem Belediye Başkanlığı yapıp, bu kez tekrar aday gösterilmeyince, bağımsız aday olan bir diğeri de. Kendileri aday gösterilirken Tayyib Bey iyiydi, şimdi ise, çevresince yanıltılan bir kişi!!!
Onlar da, sırf halkın yoğun talebleri üzerine, bir zahmete daha katlanıp büyük fedakârlığa soyunuyorlar.
Ama bu iddialarında samimî iseler, mahallî seçimlerde katlandıkları bu 'büyük fedakârlıkları'nın; milletin ekseriyetinin 22 yıldır desteklediği 'Erdoğan'ı zayıflatmak' hedefine kenetlenmiş olan iç ve dış güç odaklarına hizmet edeceğini akledemiyorlar...
*
Evet, halka hizmet adına, bütün aslî değerlerini bir kenara koyup, bütün hünerlerini sergileyenler de, mâlûm laik odakların, 'Bütün toplar ateşlensin!..' emrine uygun bir kampanyanın bir parçası durumuna düştüklerini düşünemiyorlar.
*
NOT: 300 milyona yaklaşan nüfusuyla en büyük Müslüman ülkesi olarak bilinen Endonezya'da, Şubat sonunda yapılan seçimlerin kesin resmî sonuçlarına göre, Savunma Bakanı Prabowo Subianto, oyların yüzde 58,6'sını alarak, yeni Devlet Başkanı seçilmiş bulunuyor.
Babası Müslüman, annesi ve bir kardeşi ise Hristiyan olan Subianto'nun, Erdoğan'a yakınlık duyan ifadeleriyle de dikkati çeken ve diğer rakiplerine nisbetle, yine de tercihe şayân olduğu düşünülüyor, 'ehl-i nazar' olanlarca...
Hayırlara vesile olur, İnşaallah...