Amerikan Başkanı, 'Herkes Amerika önünde eğilecek, herkes bize saygı gösterecek.. America first! /Amerika en birinci devlettir, dünyada her şey Amerika'ya, Amerika'nın isteğine, planlamasına göre şekillenecek..' diyor.
Bu yaklaşım tarzı, 'Amerikan emperyalizminin uzun vâdeli hesaplarına göre geliştirilmiştir..' diyenler varsa da, bir otomobilin şoför mahalline çılgın bir kişinin oturması gibi bir durum da düşünülebilir herhalde..
Geçen hafta, Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi, 'Bu yaklaşım dünyaya orman kanununu getirir. Birleşmiş Milletler'e üye 193 devletin her birisi de dünyanın sadece kendi isteğine göre şekillenmesini isterse, o zaman ortaya korkunç bir boğuşma çıkarır. Ama, bu dayatma yöntemleriyle Amerika, eğer savaş istiyorsa, biz, hazırız!' diyordu.,
Bu hatırlatma üzerine, Amerikan Başkanı'ndan ses-soluk çıkmadı henüz..
Bugün Amerikan halkının başında bulunan kişinin böyle mesajlarla durdurulabilir mi; bu, gelecekte görülecektir. Daha önceki Amerikan Başkanlarının da saldırganlıkları vardı, ama, zorbalıklarını böylesine kaba-saba yöntemlerle dile getirmiyorlardı. Bugün sergilenen tablo ise, Amerikan halkı için sadece talihsizlik değil, utanç verici ola gerek..
Bu kişinin ne söylediği ve yarın ne söyleyeceği ve yapacağı da belli değil.. Kanada, Meksika gibi ülkelerden ABD'ye getirilecek malların yolunu kesmek için, 'onların mallarının gümrük vergisini yüzde 25 arttırdım!' deyince, onlar da aynı şekilde, diplomasideki 'mukabele-i bil-misl' anlayışı ile Amerikan mallarının gümrük vergilerini yükseltince, işbu 'dünya lideri', 2 gün içinde geri adım atıveriyor.
Keza, 1 ay'ı aşkın zamandır, 'Gazzelilerin Gazze'ye geri dönmesine izin vermeyeceğiz.. Orayı ben almaya kararlıyım..' derken, dün yaptığı açıklamada, 'Gazzelilerin 'tehcir' olunması, zorla başka yerlere göç ettirilmesi söz konusu değil!' deyiverdi.
Çağdaş 'Orman Kanunu'nun uygulayıcısı olan bu 'orman kibarı kişi', 600 yıldır Danimarka'nın elinde olan Grönland adasını ABD'ye bağlamak için, o ada halkına, 'Grönland'ın bize bağlanması son derece hayatî bir ihtiyaç.. Siz Amerika'ya bağlanmayı kabul edin, sizi zengin yapalım..' gibi laflar ediyor..
Aynı hayatî ihtiyacı, Müslüman coğrafyaları için de dile getiriyor.. Geçmişte de, böyle lafları eden başka bir Amerikan Başkanı'na, bir 'Müslüman lider' de, 'Bay Başkan, biz de, son derece hayatî ihtiyaçlarımız bulunan New York Körfezi'ni istiyoruz, dersek, ne buyurursunuz?' demişti..
Gün olur, devran döner, öyle bir durum da olabilir.. Dünya, hiç bir zaman, aynı kararda kalmaz.
Çağdaş Orman Kanunu'nun uygulayıcısı olan Mr. Başkan, Ukrayna-Rusya Savaşı'nı halletmek ümidiyle devreye girerken, 'Yüzbinlerce insan ölüyor, her taraf, kandan geçilmiyor..' diyecek kadar yufka yürekliliğini dün de sergiliyordu.. Ama, Ukrayna- Rusya Savaşı'nda ölenler söz konusu olduğunda dile getirilen bu yüksek insanî duygular, Gazze'de en azından 70 bin insan, ABD emperyalizmimin silahlarıyla ve onun Müslüman coğrafyasına saldığı 'fino' aracılığıyla katlettirilirken, hiç hatırlanmadı! Yoksa, savaşanların iki tarafı da, onlarla aynı dinden oldukları için mi bu kadar naif, bu kadar ince düşünceliler? Çünkü Filistinliler Müslüman..
ABD Başkanı olan kişi, Ukrayna lideri Zelensky'yi Amerikan Başkanlık Sarayı olan Beyaz Ev'de misafir ederken, aklınca perişan da etti. Ama, onca baskı ve aşağılama gayretlerine rağmen, Zelensky, o saldırgan tartışma esnasında ezilmedi ve evvelki gün 'Ateş-kes'i kabul ettiğini açıklayınca.. ABD Başkanı, heyecanlandı ve Rusya lideri Putin'den de aynı çizgide açıklama yapmasını bekledi..
Beklediği açıklama gelmezse, alacağı ekonomik kararlarla Rusya'yı bitireceği yönünde bir tehdit de savurdu.. Bunun karşılığında Rusya lideri Putin ise, bu zamana kadar yapmadığı şekilde, ekranlar karşısında askerî elbiselerle gözüktü. Bu bir bakıma, Trump'a, 'Beni Zelensky zannetme..' ikazı mahiyetindeydi. Ayrıca, Putin, 'ateşkes'i kabul etse bile, Trump'ın, 'Savaş yoluyla alınan yerler geri verilmez..' şeklindeki sözünden hareketle, Ukrayna'dan aldığı yerleri geri vermeyecektir. Ukrayna'nın aylarca önce ele geçirdiği Rusya toprağı Kursk bölgesinin ise, tamamıyla ve savaş yoluyla geri alındığı Rus ordusu tarafından dün açıklandı.
Bu arada, Avrupa Birliği ülkeleri de, Amerikan emperyalizminin kendilerini 'Rusya'ya feda edebileceği' korkusuna kapıldı ve bu yüzden, özellikle İngiltere, Fransa, Almanya ve Polonya gibi ülkelerin öncülüğünde, Avrupa, kendisini nasıl savunabileceği konusunda çareler aramaya koyuldu.. Çünkü, Trump, kendilerine problem oluşturan Avrupa ülkelerini, herhangi bir saldırı karşısında, savunmayacaklarını açıkça beyan ediyordu.. Geçen sene de, Başkanlık seçimi için adaylığını açıkladığı günlerde, bu anlayışı seçim propaganda konuşmalarında da, 'NATO'ya olan borçlarını ödemeyen ülkelerin işgal edilebileceğine dair Rusya'ya bir 'yeşil ışık' yaktığımızda, onların bizim kucağımıza nasıl koşacaklarını tasavvur edebilirsiniz..' demiyor muydu?
*
AB ülkelerinin savaş uçakları, füzeleri, bombardımanları ve sair teçhizat olsa bile, bir güç odağı sayılacak çapta kara orduları olmadığından ve kara ordusu olmaksızın bir savaşta tutunulamayacağını bildiklerinden çareler aramaya başladılar ve akıllarına ilk gelen, 60 yıldır, -'Avrupa Birliği' kapısında beklettikleri bir - Türkiye oldu..
*
Kendisini 'rakipsiz bir dünya lideri', bir 'yeni zamanlar firavunu' gibi gören Trump'ın en güçlü silahı, 'kendilerine teslim olmaya yaklaşmayanları ekonomik gücüyle mahvedeceği' tehdidini ilah olarak kullanıyor.
Müslüman ülkelerden direnmek isteyenlere ise, ekonomik yaptırımlara ilaveten, 'korkunç bir şekilde yok olursunuz..'
Fox Business'de 7 Mart'ta konuşan Trump, İran lideri Hamaney'e bir mektup gönderdiğini, "Onlara, 'Umarım müzakere edersiniz çünkü askerî olarak girmemiz gerekirse, bu korkunç bir şey olacak' diyen bir mektup yazdığını' söylemiş ve "İran'la başa çıkmanın iki yolu var: Askerî yolla, ya da Tahran'ın nükleer silah edinmesini engelleyecek bir anlaşma yaparak." demişti.
Ama, ABD Başkanı'nın geçen hafta, HAMAS'a yönelik olarak, 'Elindeki rehineleri bırakmazsan, çok korkunç şeyler olacak!' gibi tehditlerine karşı HAMAS'ın o tehditlere pabuç bırakılmayacağına dair verilen cesur ve vakur cevap, şimdilik etkili oldu, denilebilir.
Aynı yaklaşım, İran'a karşı da denendi ve 'Bizimle müzakere masasına oturmalısınız.. Yoksa, çok korkunç şeyler olur..' sözlerine, hem İran lideri S. Ali Hamaney, 'Hayır!' dedi. Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan ise, 'ABD'nin emir vermesi ve tehditler savurması kabul edilemez. Sizinle pazarlık yapmam. Ne istiyorsanız, onu yapın!" dedi..
*
Evet, 'Orman kanunu'na ve cellatlığa soyunan 'Orman kibarı'na teslim olmayanlar, elbette daha şereflidirler.
*