Geçtiğimiz hafta dikkat çekici iki olay oldu. Bunlar, birisi Bursa’da diğeri Gaziantep’te yaşanan terör eylemleriydi. İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın yaptığı açıklamaya göre, Bursa saldırısını yapanın PKK, Gaziantep saldırısını yapanın da DAEŞ bağlantısı bulunuyor.
Bakanlıktan yapılan bu açıklamada dikkat çekici bir ayrıntı var ki, o da eylemleri yapanların, adı geçen terör örgütleri ile “bağlantılı” olduklarının ifade edilmesi. Bu, PKK ve DAEŞ’in çeşitli kollara ayrılarak eylem yapan şubeleri olduğunu ima ediyor. Dolayısıyla belki de DAEŞ ve PKK’dan söz ederken bunların tek ve homojen birer örgüt oldukları varsayımından hareket etmemek gerekiyor.
Eğer terör örgütleri bir tür “salkımlaşmış” örgütsel yapıda iseler, terörle mücadelede önemli zorluklar söz konusu demektir. Zira, hücre ya da ana örgütle bugün birlikte davranan diğer yapıların, her durumda örgüt liderlerinin nihai amaçlarına bağlı kalarak eylem yapmama ihtimalleri bulunur. Öte yandan bir hücre ya da yavru örgütün bertaraf edilmesi, PKK ya da DAEŞ’in geriletilmesine de yol açmayabilir. Hele ki örgütler, kesişen kümeler gibi örgütlenmişlerse, bunların odağına yönelik mücadelede başarı şansı daha da düşük olur.
Yarattıkları etkiler
Adı geçen örgütlerin örgütlenme ve faaliyet yapılarını değiştirip değiştirmedikleri meselesinin yanı sıra, bir de eylemlerinin birbirini tamamlayıcı nitelikte olması dikkat çekici.
Her iki örgüt de, öncelikle bölge hakimiyeti derdinde. Hakimiyet alanı olarak seçtikleri bölgeler, Türkiye’nin sınır hatları. Yine her iki örgüt bu alanlarda önce Türkiye’nin merkezi iktidarını ve güvenlik güçlerini etkisiz kılma faaliyeti sürdürüyorlar, sonra terörle mücadele çerçevesinde Türkiye’nin söz konusu bölgelerde güvenlik operasyonlarını artırmasını teşvik ediyorlar. Yine her iki örgüt, Türkiye’nin öncelikle Suriye, ardından Irak politikasını şekillendirme baskısı yapıyor; bu çerçevede de Türkiye’nin hem ABD hem Rusya hem de AB ile ilişkilerinde rol oynuyor.
Bu tür çakışmalar iki örgütün aynı amaçlar çerçevesinde eylemler yaptıkları sonucunu çıkarmaz. Ancak ortada tuhaf bazı tekrarlar olunca, birbirlerinin eylemlerini çok yakından izledikleri söylenebilir. Hal böyle olunca da, nihai aşamada Türkiye üzerinde yarattıkları baskılar aynı kapıya çıkıyor.
Yaratılan etki
PKK’nın Bursa’da, DAEŞ’in Gaziantep’te yakın aralıklarla eylem yapmaları da, bu türden çakışmalara bir örnek durumunda. Bu iki kentin seçilmiş olma nedenleri örgütler bakımından farklı olabilir. DAEŞ, Kilis’ten Antep’e kadar uzanabileceğini gösterirken, PKK her büyük kentte eylem yapabileceğini ortaya koymuş olabilir.
Bununla birlikte, her iki eylemin ima ettiği başka konular da var. Seçilen iller, toplumun güvenlik konusunda bakışlarını örgütlere değil iktidara çevirmesinin daha kolay olacağı yerler. Kısacası toplumu “kızdırma” amacı bulunuyor. Bu durumda sırada bu tür başka büyük şehirlerin de olacağı öngörülebilir. Her eylemden sonra, sadece adı geçen illerde değil, başka yerlerde de iktidarın politikaları mercek altına alınıyor; TV’lerde haber kanalları açılıp kimin neyi nasıl tartıştığına bakılıyor.
İki örgütün bu denli pervasızca eylemlerine devam edebilmeleri ise, ayrıca üzerinde düşünmeyi gerektiriyor. Demek ki Türkiye’deki siyasi havanın, karşıtlıkların, kavgaların ve yumruklaşmaların kendileri için mümbit bir ortam yarattığını düşünüyorlar. Şüphesiz terör örgütlerinin toplumsal ve siyasi yarılmalarda rolleri büyük. Ancak bu durumun yine en fazla örgütlere yaradığı da açık.